Türkiye solu, Bedri Yağan’ı iyi tanır. Devrimci Sol hareketi içersinde önemli görevler üstlenmiş, cezaevleri direnişlerinde en önde bulunmuş, firar etmiş, vur emriyle aranır olmuş, kısacası gencecik yaşından itibaren, ömrünün sonuna kadar devrim ve sosyalizm mücadelesinde inat ederek, bir sıra neferi olarak toprağa düşmüştür.
Bedri Yağan, 1978 yılında ‘’İstanbul Vatan Muhendislik Mimarlık Yüksek Okulu’’nda genç bir öğrenci iken, faşistlerle girdiği bir öğrenci kavgasında yakalanarak, Bayrampaşa cezaevine düşmüş ve yoldaşımız Nebil Rahuma ile tanışmıştır. Nebil Rahuma’nın ağır ceza alacağını bildiği için, tahliye olduğu gün, Nebil Rahuma’nın yerine, hapishanede kendisi kalarak, Nebil’in, kendi yerine, Bedri Yağan adını kullanarak firar etmesini sağlamıştır.
Devrimci dayanışmanın en güzel örneklerinden birisi olarak Bedri’nin bu tavrı, Acilciler örgütü olarak, tüm militanlarımızın gurur kaynağı olmuştur.
İçimizdeki hain Mihrac Ural, Bedri Yağan’la aynı dönemde, Bayrampaşa Cezaevinde tanışmıştır. Mihrac Ural’ın, ‘’ Bedri, kendi yerine benim çıkmamı istemişti ama, ben sıramı Nebil’e verdim’’ sözü, bu tanışıklığı fırsat bilerek söylenmiş tam bir sahtekar söylemidir ve kocaman bir yalandan ibarettir. O her şeye maydanoz olmaya çalışan ve her işte parmağı oldugunu söyleyecek kadar uslanmaz bir şarlatandır. Ciddiye alınacak hiçbir sözü yoktur, söylediklerinde en küçük bir samimiyet aranmamalıdır.
Bedri Yağan’ın, örgütümüze, Nebil Rahuma’nın kişiliğinde göstermiş olduğu devrimci dayanışmanın örnek tavrı karşılığına, Suriye’de, Mihrac Ural soytarısı tarafından dolandırılarak cevap verilmiştir.
Bu sitede, daha önce yayınlanan ‘’Mihrac Ural’ın organize işleri 4’’ adlı yazıda aynen şunları yazmıştık.
‘’Devrimci-Sol içersinde yaşanan ayrılık öncesi,Bedri Yağan Suriye’ye gelir. Acilciler’in yıllardan beri orada bulunmaları ve Mihrac Ural’ın Muhabarat ilişkisini de bildiği için, Orta-Doğu’da kendilerine yardımcı(!) olacaklarını düşünmektedir. Önce Zihni Alan(Yusuf) ardından Mihrac Ural ile tanışır.
Türkiye’ye dönmek için, dönüş yolunu bilen bir ‘’rehber kaçakçı’’ya ihtiyacı vardır. DS ile ilişki kurmak Mihrac Ural için önemlidir. Her türlü yardıma hazır(!) olduğunu bildirir. Bir yandan Bedri’yi kullanmak, öbür taraftan da, sol içersindeki ‘tecrit çemberini’ kırabileceğini hesaplamaktadır.
Zihni Alan(Yusuf), Abu İSA adında, 60 yaşlarında bir kaçakcı ile Bedri’nin (başka bir acilci ile beraber) Türkiye’ye dönüşünü organize eder. Daha önce yazıldığı gibi, ,Bedri Yağan’dan alınan 40 bin Suriye lirası ile Bedri’nin dolandırılması bu süreçte gerçekleşir. (ödünç bir silah verilir, silahın iade edilmesine rağmen elimize geçmedi, almadık diye Bedri’den 40 bin Suriye lirası alınır)
Bir süre Türkiye’den kaldıktan sonra tekrar Suriye’ye dönen Bedri Yağan, Mihrac Ural tarafından dolandırıldığını öğrenir ve Mihrac Ural ile tüm ilişkisini keser.
Bir daha Mihrac Ural ile selamlaşmak dahi istemeyen Bedri, Zihni Alan (Yusuf)dan, Mihrac’la ilişkisi bulunmayan sağlam ve güvenilir bir ilişki bulmasını talep eder. Yusuf, Sacit Kumlu’yu Bedri Yağan ile tanıştırır. Bundan böyle, Bedri Yağan Türkiye giriş çıkış sorunlarını Sacit Kumlu aracılığıyla gerçekleştirmeye başlar, Zihni Alan ile de sürekli temas halindedir.
Zihni Alan( Yusuf) öldürüldükten sonra, Suriye’de bulunan Türkiyeli devrimci örgüt temsilcileri Şam’da bir toplantı yaparlar. Toplantıya DS adına Bedri Yağan bizzat katılır. Mihrac Ural’a karşı en sert tavrı koyan Bedri Yağan olur.( Bedri bu sırada DS ‘den ayrıldı yada ayrılık aşamasındaydı) Bedri’nin bu toplantı’da ‘’Siz burayı babanızın çiftliği mi zannediyorsunuz, biz bu cinayeti hesapsız bırakmayız. Hesabını soracağız’’ diyor.Bu tavır karşısından korkuya kapılan Mihrac Ural, Dursun Karataş’ı arayarak,istediğiniz olanakları sunabiliriz diye onlara sığınarak, Bedri Yağan hakkında el altından yalan haberler pompalamaya başladı.
Bizler (Haydar Yılmaz, İbrahim Yalçın) Bu anlatımları dinledikten sonra, İsmi sıkça geçen, Sacit Kumlu ile ilişki kurarak, olayın aslını kendisinden dinlemek istedik. Kendisi ile ilgili söylenen olayları sorduk: Söylenen her şeyin doğru olduğunu söylemesi ve kendi isminin yazılmasında da bir sakınca olmadığını belirtmesi üzerine yazmaya karar verdik. Bakınız: ’’ mihrac Ural’ın organize işleri(4”,) Haydar Yılmaz, İbrahim Yalçın)Yazı için bkz. www.enginerkiner.org
Mihrac Ural soytarısı bu yazıya verdiği cevapta, Bedri Yağan’ı göklere(!( çıkarttı. Yalan ve sahtekarlık yaptığını biliyorduk.
6 mart 1993 tarihinde, Hanefi Avcı yönetimindeki polis ekipleri tarafından, İstanbul’da katledilen Bedri Yağan adlı devrimci hakkında, Cephe dergisi, Kasım 1993 tarihli 66. Sayısında, Mihrac Ural’ın yazdığı ‘’örgütsel hukukta devrimci tutum ve devrimci-sol hadisesi ‘’ adlı yazıda akla hayale gelmeyecek hakaretlerde bulunuyordu. Yani, Bedri Yağan ve arkadaşlarının katledilmelerinde tam 8 ay sonra bile Bedri Yağan’a kin kusarak, hakaret etmekten çekinmiyordu. Cephe dergisinin 66. Sayısında yazdıgı bu ‘’küfür yazısı’’nın unutulduğunu ve kimsede bulunmayacağını zanneden Mihrac Ural’ın, yıllar sonra Bedri olayını gündeme getirdiğimiz zaman’’ ben Bedri’yi çok severdim’’ söylemlerinin inandırıcılığına okuyucu karar versin.
MİHRAC URAL BEDRİ YAĞAN’A HAKARET EDİYOR
Tarih. Kasım 1993. Bedri Yağan ve yoldaşlarının Hanefi Avcı adlı devrimci katili işkenceci polis şefi tarafından öldürülmelerinin üzerinden 8 ay geçmşitir. Mihrac Ural, Devrimci Sol içerisinde yaşanan ayrılığı değerlendiriyor(!) Bakınız neler yazıyor.
‘’..böylece,acelecilik, anarşizm, kuralsızlık ve komploculuk bu kuşakların devrimci yöntemi olmuştur….60 milyonluk bir ülkenin devletini, bir çırpıda yıkıp yeni , üstelik nitelikce farklı bir toplum kurma iddiasında kapılmıştır. Gökyüzünü fethetme sevdasına düşmüştür. Büyük amaçlar taşımak çok iyidir, ancak alt yapısı boş olunca, o amaçta kirlenmeye mahkum olur… öyle ki, örgütler bir şebekeye, erken uyananın elinde kalacak bir tim haline geldiği olmuştur….. güncel olması itibariyle Devrimci- Sol hadisesini bu açıdan değerlendirmek yerinde olur.’’
Diyor ve başlıyor. Daha yazının giriş bölümüde bile, devrimci hareketin geneline karşı tam bir polis jargonuyla hakaret içeren söylemler vardır. ‘’ anarşizm, acelecilik kısırlık , nihayetinde de 60 milyonluk bir ülkede bu işin oluru yok’’ anlayışıdır. Sözüm ona Bedri Yağan şahsından Dev-Sol muhaliflerini eleştirecek, dilini tutamıyor ve tüm sol harekete ve tüm örgütlere kin kusuyor.’’ Örgütler bir şebekeye Dönüşmüştür’’ diyor. 60 milyonluk bir ülkenin devletini, bir çırpıda yıkıp yeni, üstelik nitelikce farklı bir toplum kurma iddiasına kapılmıştır. Gökyüzünü fethetme sevdasına düşmüştür.’’ Diye dalga geçiyor olsada aslında bilinç altında kendi nedametini kusuyor. ‘’60 milyonluk bir ülkede….’’ den bahsederek, devrimci mücadelenin ‘’boşuna bir çaba ve gerçekleşmesi imkansız bir hayal’’ oldugunu zikrediyor. Polis agzıyla konuşuyor.
Bu kadar edepsizce yazı yazan bir soysuz, bütün bunlardan sonra kalkıyor ve hiç sıkılmadan Kürt hareketinin verdiği mücadeleyi savunur(!) gözüküyor. Bir yandan küfrediyor, öte yana geçiyor övgüler sıralıyor, ‘’silahlı mücadeleyi’’ göklere çıkartabiliyor. Her bir yazı, ayrı amaçlar için yazıldıgı için, her iki yazının da aynı kişi, yada, kişilerce okunabilecegini düşünmüyor veya dikkat edilmeyecegini zannediyor. Sözün özü, tam bir bukalemun. ‘ Her kılıga giriyor’, aklı sıra, ‘’Her sakala bir tarak…’’vurarak , günü değil, anı kurtarmaya çalışıyor.
Mihrac Ural, bu genellemenin ardından baklayı ağzından çıkartmaya başlıyor. ‘’ olay ( DS içersindeki bölünme olayı) değişik alanlarda örgütümüzü de yakından ilgilendiriyor…Devrimci sol’un yaşamakta oldugu iç sorunların, bir devrimci örgütü olaganüstü gereksiz nedenlerle çökertme hedefinden başka bir noktada kesişmediğini gösterdi… devrimci bir örgütün yalnızca birliğini yıkmak için çıkan bu sorunun haksız bir sorun oldugunu söylemek güç degildir. Saflarında böylesine ilkesiz yöneticiler çıkan bir hareketin en azından dününün pek saglıklı bir yapılanma olmadıgı açıktır. Bundan Türkiye solu, en azından bizlerde zarar görmüşüzdür. Başkasınınn bu konuda müdahalesinin haklı yanı olamaz.’’ Başkalarına müdahale hakkı tanımayan Mihrac Ural, bu hakkı kendisine tanıyor ve Bedri ve yoldaşlarını ‘’ ilkesiz yöneticiler’’ ‘’ dünleri saglıklı olmayan adamlar’’ ve ‘’ devrimci bir örgütü yıkmak, çökertmek isteyenler..’’ olmakla suçlayabiliyor.. ve devam ediyor. ‘’…buradan hareketle Devrimci-Sol sorununa bakacak olursak, devrimci hareketimizin müptela oldugu komplocu mantıgı yakalamak güç olmayacaktır. Eldeki tüm bilgiler, Devrimci Sol saflarında bir kural ihlali oldugunu gösteriyor, öyleki sınırı belirlenmemiş girişimlere rastlanmaktadır. Bunun en başında örgüt liderini tutuklayıp, işkence ederek darbe yoluyla yönetime el koyma hareketi yer alnaktadır. Herşey bir yana bu davranışın hiç bir mazereti olamaz: Sonuçlarda gösteriyorki bu tutum yalnızca bir yıkımdır. Böylesi konumlara düşenlerin devrimci hareketlere zarar verdiklerini burada hatırlatmak isteriz. Tesadüf o ki, kendi örgütündeki her türden degeri çiğneyen, kendi yoldaşlarına karşı en adi davranışı reva gören bu şahıslar, Örgütümüzde türeyen Yusuf ( Zihni Alan kastediliyor) adlı bir HAİNİ parayla satın alıp kışkırtmaları ardında hakettiği sonuçla karşılaşmasının sorumluları kendileridir. Sonuçta cezasını çekmekte kurtulamayan provakatör Yusuf’un ardılı olan bir soysuzu Paris’te şuana kadar koyunlarında, örgütümüze karşı beslemeye devam ediyorlar. Yaptıgı işler ile tasfiyeci çabaları polisiye tarzda sürdüren ALAETTİN ÖZDEN adlı karanlık bir kişiyi hala ne amaçla besledikleri belli degildir. Aynı zamana denk düşen bu kesişme örgüt ahlakı taşımayanların yöntemlerinde tüm devrimci güçlere zarar verdiklerini görmekteyiz…’’
Mihrac Ural baklayı agzından çıkarttı. Bedri Yağan’ın katledilmesinden tam 8 ay sonra bile, kin ve nefret kusmaya devam ediyor ve Bedri’yi, ‘’ komplocu, liderine işkence eden ahlaksız, para ile Yusuf’u satın alan adam ’’ olarak tarif ediyor. Utanmaz adam, herkesi kendi sanıyor ve parayala satın alınabileceğini söylüyor. YUSUF için ‘’hak ettiği sonuçla karşılaştı’’ diyor. Okuyucu hatırlamaya çalışsın. Yusuf’u neden öldürdün? diye sordugumuz zaman, Yusuf’un, örgüt kararı ile degil. Bir taraftarın fevri(!) hareteki ile öldürülmüş oldugunu söylememiş miydi? Bu soysuz’un hep yalan söylediğini yazarken haksızmıyız? Bir sene sonra, bu sözünü bile kabul etmeyerek, inkar edip, Yusuf’un ölüm yıldönümlerinde, ‘’ eller havada’’ fotoğraflar çektirerek, Yusuf’un benim tarafımdan öldürüldüğünü(!) yazarsa hiç şaşırmayacagım.
BEDRİ YAĞAN SURİYE’DEN İHBAR MI EDİLDİ?
Muhatabımız Mihrac Ural’dır. Kendisi yazıyor. Hep beraber okumaya devam edelim.
‘’ Bizler bu görüşlerimizi oluştururken Devrimci_Sol’lla tüm bağlarımız her iki tarafla’da kesikti. Provakatör YUSUF olayı nedeniyle sertleşen bir ilişki süreci içinde bulunuyorduk’’ diyerek savunma amaçlı bir alt yapının temellerini atıyor, neden? Mihrac Ural’ın söylemek istediği şudur. Bedri Yağan Tirkiye’ye giderek ihanet tuzagına düştügü zaman, bizimle ilişkisi yoktu. Yusuf olayı nedenıyle aramız gergindi (!)
DİKKATLE OKUYUN…
‘’…Sonuçta anlaşıldı ki, bu yöntemlerle örgütümüzde yıkıcılık yapanlar, kendi örgütlerinde en adi ahlaksızlıklarla malı alıp götürenlerdi. BU KONUDA GEREK OLURSA KAMUOYUNA AÇIKLAYABİLECEGİMİZ BİR ÇOK HADISE BULUNUYOR Bunlar arasında BEDRİ YAĞAN’ın ÖLÜMÜNE UZANAN ilişkilerin de yer aldığını burada belirtmek isteriz…’’ Mihrac Ural, Bedri’i Yağan olayını BİLDİGİNİ SÖYLÜYOR. AÇIKLAMALIDIR. Yalan söylemeden, açıklamalıdır. Bedri Yağan ile aralarında geçen olayların hepsini açıklamalıdır. HASSA OLAYI’nı AÇIKLAMALIDIR. Bedri’ye olan DÜŞMANCA tavrını, YUSUF olayına bağlamaya çalışıyor. YALANDIR. Gerçeği AÇIKLAMALIDIR.
Bedri Yağan Suriye’den İHBAR EDİLMİŞTİR. Mihrac Ural bunu bildiğini söylediğine göre, açıklamak zorundadır. Bedri Yağan’ın Suriye’den Türkiye’ye dönmesinden epey önce, aralarında en küçük bir ilişki olmadığını, ilişkilerinin, Yusuf’un öldürülmesi nedeniyle bozuldugunu söyleyen Mihrac Ural’ın, Bedri yağan olayını bilmesi mümkün mü? Normal olarak bilmemesi gerekirken, bildiğini söylediğine göre neden açıklamıyor? Açıklamıyor çünkü, Bedri yağan’ın ihbar edilmesi olayında MİHRAC URAL’ın PARMAK İZLERİ VARDIR. Daha önce defalarca yazdım. Bu adam, sadece ACİLCİLER örgütünü tasfıye etmekle kalmadı, tüm sol örgütleri Suriye’de muhaberat’a İHBAR ETMEK’le görevli idi.
Mihrac Ural, ‘’ gerekirse açıklarız’’ derken, ilerde, okların sivri ucunun kendisine çevrilecegini bildiğinden olsa gerek, taa o zamandan bugünler için tedbir almayı ihmal etmiyor. Bedri olayı tüm yönleriye ortaya çıktıgı zaman, kendisini savunabilecek(!)
Mihrac Ural adlı soysuz soytarının, Bedri Yağan için sarfettiği sözler ve Bedri’ye karşı duydugu kin, tam bir karşı-devrimcinin duyabileceği kin ve nefret düzeyindedir. Bu kin ve düşmanca tutumun nedeni nedir? ‘’…Bedri Yağan yanlışlıgın başındaydı, ancak onun da içine girdiği çevrenin kurbanı oldugunu biliyoruz. Özellikle Orta-Dogu sahasında bu yöntemlerin esiri olanların yarattıkları provakasyon ve aceleciliklerin nelere mal oldugunu, hangi devrimci etkinliklere zarar verdiğini tek tek açıklamak durumundayız’’
Açıklamak durumundayız diyor ve orada bırakıyor. Açıklamıyor, açıklayamıyor. Açıklayamaz… Soruyorum. Bedri ,hangi çevrenin içine girdi? Orta-Dogu sahasında hangi yöntemlerin esiri oldu? Bedri ne tür provakasyonlar yaptı? Yada hangi povakasyonların aleti oldu? Devrimci etkinliklere nasıl zarar verdi?
Bedri Yağan’ı kim ihbar etti? Bedri’nin, sıraladıgın olumsuzlukları(!)nı engellemek için, BEDRİ’Yİ SEN Mİ İHBAR ETTİN?
Devam ediyorum, Mihrac Ural, Bedri Yağan’a hakaret etmeye devam ediyor.’’…Kendini bile tarif etmekten aciz birkaç hurda, şahıs karalamalarına dayalı sermaye ile yeni bir örgüt oluşturma hezeyanları gibi. Ancak bu tutarsızlıkların tutmadan eriyip gittiği kısa zamanda görülür. Devrimci Sol bu süreci yaşıyor. Örgüt bilinci bile taşımayan serseri davranışla, burjuvaziye karşı savaşan örgütlerin bölünmesi hadisesidir….. Devrimci Sol yaşadı ve gördü. Bu olay bin nesihattan evladır. Ahlaksızlıgın ne oldugunu iliklerine kadar hala yaşıyor. Bu olay Devrimci Sol’u da eğitecektir… Bu olay Devrimci Sol!a çok şey kazandırabilir. Sorunlarıbı aşınca, yada üstünden zaman geçince hiçbir şeyin unutulmaması gerek. …. Devrimci Sol bu tiplerden arınmaya hız vermelidir. Bu devrimci Sol’un kaybı değil kazancıdır. Zira, saflarındaki bu tippler Devrimci Sol’u devrimci güçler tarafından hiçte çekilmez sertliğin ve eksterm (ekstrem demek istiyor) tutumların konumuna sürüklüyor.’’
Mihrac Ural adlı soytarı’ya bakınız hele… Devrimci Sol örgütünü ekstrem(!) tutumlardan vazgeçirmeye çalışıyor. ‘’Acilcileri ehlileştirdim’’ diyordu ya, hızını alamamış olmalı, Devrimci Sol’u da ehlileştirme çabasındadır. Bedri Yağan bu örgütün ekstrem kanadıydı, bunlardan kurtuldugunuz iyi oldu, bu tiplerden arınmanız sizlere birşey kaybettirmez ama çok şey kazandırır demek istiyor. Devrimci sol’un, Bedri Yağan gibi tiplerden arınmaya hız vermesini ögütlüyor.
Mihrac Ural yazısının satır aralarına dikkat ediniz. Tam bir POLİS mantıgı, Tam bir PROVAKATÖR jargonu ve tam bir TASFİYECi, devrimci DÜŞMANI tip’in hezeyanlarıdır.
Türkiye devrimci hareketi ve Kürt solu bu tipi, Suriye ajanı olarak bilir ve öyle tanır. Hayır bu yetmez. Bu tespit eksiktir. Mihrac Ural, sadece Suriye muhaberatı adına çalışmıyor. Türk istihbaratı adına da çalışıyor.
Suriye’de bulundugu süre içersinde, ilişki kurabildigi tüm örgütleri, kadroları ve bu kadroların mevzilendikleri yerlere varıncaya kadar herşeyi rapor eden, başka örgütün militanlarını bile polis’e teslim etmek için arayan ve bir takım insanlara, bu kişilerin hakkında bilgi toplamaları için görevlendiren bir kişinin, sadece Suriye adına çalıştığını iddia etmek saflık olur.
Mihrac Ural, 1980 tarihinden itibaren, başta örgütümüz olmak üzere, devrimci örgütlerin tasfiye edilmesi için elinden geleni ardına koymamıştır.
Hanefi Avcı’nın, Suriye’de kimlerle ilişki içersinde oldugu sorusu, konumuz açısından son derece önemlidir.
Hanefi Avcı, 1987 yılında Suriye’ye geliyor. Bu tarih deşifre olmuştur. 1987 tarihli geliş ilk degildir, öncesi ve sonrası da vardır. Mihrac Ural’ın, 30 senelik ‘kadim dostu’’ ve hiç bir özelliği olmayan ‘’yoldaşı’’ Şerif (nam-I deger BEŞİR KANMAZ) Acilciler’in SİLİFKE operasyonu sırasında HANEFİ AVCI’YA kendi eliyle gidip TESLİ OLAN adamdır. HANEFİ AVCI ve BEŞİR KANMAZ birbirlerini çok iyi tanırlar.
HANEFİ AVCI, BEŞİR KANMAZ VE MİHRAC URAL, Suriye’de Lazkiye şehrinde ‘’ bacak kıran kahvesi’’nde oturup konuştular mı?
Ne konuştular? PKK Genel sekreteri ABDULLAH ÖCALAN bu buluşmanın ana ögesi miydi?
HANEFİ AVCI, Lazkiye’de Mihrac Ural ile buluşup konuştuysa yalnız olmadıgı kesindir. CHP eski ADANA senatörlerinden HAYRİ ÖNER’in yegeni de bu buluşmada bulundu mu? CHP eski ADANA senatörlerinden Hayri ÖNER’in yeğeni yaşıyor mu? Mihrac Ural’ın bu konuda herhangi bir bilgisi var mı?
Mihrac Ural, Beşir Kanmaz ve Hanefi Avcı arasında bir ilişki ve iletişim olmuşşa bu ilişki ne zamana kadar sürmüştür.
Mihrac Ural, Bedri Yağan’ın ‘’Orta-Dogu’nun ilişkiler yumagında acelecilik yaparak kartları iyi oynayamadıgından’’ bahsediyor, nedir bu kartları iyi oynayamamak?
Kendisiyle ilişkiyi kesmekle bunu pahalıya ödediğinden mi dem vuruyor? Açıklamalıdır.
Kartları iyi oynayanlar kurtuldular(!) mı? Kim bu kartları iyi oynayıp da kurtulanlar? Bedri iyi oynayamadıgı için mi katledildi? Bunu mu demek istiyor.
Ertugrul Maviglu yazıyor. Hep beraber okuduk. Hanefi AVCI, Bedri’nin istanbul’a geleceğini biliyor. Müdürü NECDET MENZİL’in , Dev Sol’un Bedri Yağan kanadına hemen operasyon yapılsın diye acele etmesine ve Hanefi Avcı’yı sıkıştırmasına ragmen, Hanefi Avcı, iki gün bu operasyonu geciktiriyor ve amiri Necdet MENZİL’e ragmen operasyon yapmıyor, bekliyor. Demek ki, Bedri’nin iki gün içersinde İstanbul’a geleceğini biliyordu. Sadece kendisinin bildiği konu hakkında, Amiri Necdet MENZİL’ e bile söz etmiyor. Saklıyor, söylemiyor ve kendi tasarrufunda bulunduruyor. Suriye’deki köstebek ile Hanefi Avcı arasında özel bir ilişki oldugu izlenimini veren bu durumda, Hanefi AVCI’nın sahte pasaport’la Suriye’ye giriş çıkışlarında, kimlerle ilişki kurdugu daha da önem kazanıyor.
Mihrac Ural’ın bu konular üzerinde bilgisi olmalı? Var mı? Olduğunu söylüyor. O halde açıklamalıdır.
Buradan, bir kez daha Mihrac Ural’a bir göndermede bulunuyorum.
Cehpe dergisi Kasım 1993 tarihli 66 sayı, orta sayfa’da,tam 7 sayfa’lık bir yazı var. Yazı; Bedreddin Mahir imzalıdır. Yani Mihrac Ural imzalı.. yukarda uzun alıntılar yaptıgım bu yazıda çok önemli ip uçları vardır. Bu yazı ne amaçla yazılmıştır. Bu yazının satır aralarında falan değil, hemen hemen tüm satırlarında Bedri yağan ve yoldaşlarına küfredilmekte, hakaret edilmektedir. Neden…?
Mihrac Ural’ın Bedri Yağan’a olan düşmanlığının altında ne yatıyor? Bedri Yağan’ın katledilmesinin üzerinden 8 ay geçmesine ragmen bu kin ve öfkenin önemli bir nedeni mutlaka vardır. Nedir bu kin ve düşmanlıgın altında yatan esas mesele?
Adam gibi cevap vermesini bekliyoruz. Yalana başvurmadan, ahlaksız çarpıtmalara sapmadan dosdogru cevap bekliyoruz.
Günün 24 saatini internet başında geçirip sağa sola pislik saçmakla devrimcilik yaptıgını sanan bu ‘’ayrı-varlık’’ denilen zibidinin, nerenin ve kimlerin varlıgı oldugunu dosta düşmana göstereceğiz. Acilciler’in kim oldugunu o bilmez, bunu yeni yeni ögrenmeye başladı. Geç oldu, ama olsun, yolu yok, geçte olsa ögrenecek…
Geçtiğimiz temmuz ayında, kıçlarından bıçaklandıkları için sokaga çıkamaz duruma gelen Mihrac Ural’ların kaçıp saklanacakları hiçbir yer kalmamıştır. Suriye onlar için güvenlikli bir ülke olmaktan çoktan çıkmıştır. Lazkiye’deki tüccar bürosunda oturarak zorunlu olmadıkca sokaga çıkamayan Mihrac Ural adlı devrimcilerin katili ödlek serseri, acilciler’in kim oldugunu mutlaka ögrenecektir.
Yazışma adresi:
Ibrahim.1951@hotmail.fr
Mittwoch, 13. Oktober 2010
Mittwoch, 6. Oktober 2010
MİHRAC URAL ACİLCİLER TARİHİNİ KİRLETEMEZ
MİHRAC URAL SURİYE AJANI’DIR...
(ACİLCİLER TARİHİNİ KİRLETEMEZ)
THKP-C ( ACİLCİLER) örgütümüzün tarihi onurludur. Mahir Çayan geleneginden gelmektedir. İlker Akman’lardan devralınmıştır. Yüksel Eriş, bu tarihin önderlerindendir. Bu tarih, Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisini rehber edindiği için onurludur.
Acilciler tarihi, en az kendi emsalleri, diger marksist-leninist ideolojiyi rehber edinen sosyalist örgütlerin tarihi kadar onurludur.
Bizim tarihimizde milliyetçilik yoktur. Enternasyonalizm vardır. Bizim tarihimizde emeğin kutsallığı vardır. İnsan erdemiyle değil, sınıfsal erdem’le yoğurulmuştur. Soyut kavramların değil, sınıfsal kavramlar temelinde ete kemiğe bürünmüştür.
Bizim tarihimizin militanları, dünyanın neresinde olursa olsunlar, devrim ve sosyalizm mücadelesinde toprağa düşen diğer yoldaşları kadar onurludur.
Bu tarih, Kızıldere’de kurşunlandı, Beylerderesi’nde kurşunlandı, İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Antakya’da Ege’de, Kars’ta, Samsun’da, Silifke’de, Antep’te, ülkenin dört bir köşesinde kurşunlandı.
Bu tarih, düşman ateşi altında, vurulup toprağa düşenlerin yanı sıra, yaralanarak esir düşenlerin tarihidir. Yıllarca hapishane yatan militanların komünist örgütüdür.
Bizim tarihimizin militanları, düşmanın amansız baskı politikası ve zulmüne karşı direnerek yıllar yılı işkenceler altında zindanlarda direndi. Dünya’nın dört bir yanına savruldu. Sürgünler yaşadı.
Bizim tarihimizin militanları, en olumsuz şartlarda bile, örgütlerine olan güvenlerini sarsmadı. Sosyalizme olan inançlarında kuşkuya kapılmadı. Karanlık günlerin geçeceğine, kara bulutların dağılacağına ve yeniden ve bir kez değil, bin kez daha bilenmiş olarak mücadelenin orta yerinde olacağı günü bekledi. Yoldaşlarına güvendiler, uğruna mücadele ettikleri değerlere saygılı ve sonuna kadar bağlı kaldılar.
Saflıklarından değil, aymazlıklarından hele hiç değil. Örgütlerine, yoldaşlarına ve mücadele ettikleri değerlerine olan bağlılığın bir ifadesi olarak, içlerine sızdırılmış satılık adam(lar)ı zamanında fark edemediler.
Kendi içlerindeki ihaneti görmekte geç kaldılar. Koyun koyuna yattıkları Mihrac Ural adlı katillerinden bile kuşkulanmadılar...
Ali Çakmaklı, Müntecep Kesici, Zihni Alan( Yusuf) Gökhan Saç( Sami) yoldaşlar kimin kurşunlarına hedef oldu?
Mihrac Ural adlı devrimcilerin katili bir kahpe’nin yönlendirdiği kurşunlarla öldürüldüler.
Nebil Rahuma yoldaş, aynı şekilde ve asıl olarak Mihrac Ural adlı Kahpe katil’in provokasyonları nedeniyle benzeri katiller tarafından kurşunlandı.
Günay Karaca’yı kurşunlamak istediler. ‘’ sınırı geçirir geçirmez kafasına bir kurşun sık’’ diye talimat verdiler, başaramadılar.
Haydar Yılmaz, hapisten kaçtığı gün, Suriye’de kurulan sinsi planla yok edilmek istendi ve ‘’ acilen tedbir alınmalı, etkisizleştirilmeli’’ gerekçesiyle hakkında ‘’rapor’’lar hazırlandı.
Trablus’a yoldaşlarımız katlettirildi. Suriye istihbaratına yaranmak için ve bizimle hiçbir ilgisi olmayan, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışmalarda taraf olundu. Mihrac Ural adlı devricilerin katili bir kahpe’nin kurduğu puşt tuzağına düşürülerek yok edildiler.
Yalan söylendi. Adına enternasyonalist bir savaşta ‘’ şehit düştüler’’ diye yalanlar söylediler. Öldürülen her yoldaş için 50 bin dolar kan parası aldılar. Yıllarca ve her ay düzenli olarak ‘’Şehitlik maaşlarını’’ aldılar.
Örgütümüzün MK üyesi Hanna Maptunoğlu’nu önce tutukladılar sonra bir komplo kurarak katlettiler.
Ölülerimizin tertemiz anılarını, sermaye birikimlerinin bir aracı olarak kullandılar.
Bugün, üzerinde tepindikleri ve Ali Can’ları dolandırdıkları sermayelerinin kaynağı budur.
Bu kaynak, yoldaşlarımızın kan paralarından elde edilmiştir. Ve bu kaynak bugün, sıradan insanları dolandırmak için kullanılmaya devam ediyor. Yaptıkları her türlü pis işte, örgütümüzün adını kullanarak insanları kandırıyor, kullanıyor, çarpıyorlar.
Tarihimizi, yaptıkları sahtekarlıklarıyla kirletiyorlar. Devrim ve sosyalizm adını, ticari ilişkilerinde bir araç olarak kullanıyorlar. Utanmaz, yüzsüz sahtekarlar. Örgütümüzün ismini dolandırıcılıklarına alet ederek kirlettikleri yetmezmiş gibi, bizleri de örgüt tarihlerini karalamakla suçluyorlar(!)
Mihrac Ural adlı kahpe katil’in çetleşmelerinden öğrendik. Milyon dolarlar değerindeki nakit ve gayri-menkullerinin kaynağı nedir? Hayatında bir gün olsun çalışmamış olan bu soytarı, bu kadar sermayeyi nasıl bir araya getirebildi?
Mihrac Ural adlı sahtekar soytarı tarafından tarihimizin kirletilmesine, değerlerimizin ‘’kırk haramiler’’ tarafından hortumlanmasına ve insanların dolandırılması için araç olarak kullanılmasına seyirci kalmayalım.
Bu değerler, Türkiye devrimci hareketinin değerleridir. Bir avuç soytarının, sırf bu değerlerden pay kapabilmek için ‘’ devrimcilik’’ adına sarf ettikleri sahte söylemlerine kulak asmadan, soytarılıklarını suratların bir tokat gibi vuralım.
Bizim tarihimiz onurludur. Bir avuç onursuz ajan şebekesinin bu tarihi kirletmesine meydan vermeyelim.
Kızıldere’den devraldığımız miras, 1981’lere kadar devrimci bilinirken bu tarihten sonra ajan örgütlenmesi olarak anılmaya başladı. Bu lekenin bu tarih içersinde sökülüp atılması ve Mihrac Ural adlı soytarının sırtına yüklenerek, sille tokat derdest edilmesi hepimizin, bu tarihe emek vermiş tüm yoldaşların görevidir.
Bu tarihi yaşayanlar, yaşadıklarını yazmalıdırlar. Bu tarih içersinde yer almış olanların anıları ortaktır. Kişiselliği olmayan anılardır. Paylaşılmalıdır.
Bu tarihin aydınlık yüzünü karartmaya, kirletmeye çalışan ajan şebekesinin bugüne kadar yaptıgı soytarılıklar boylarını çoktan aşmıştır. Unutmayalım, Mihrac Ural şebekesi pislik içersindedir. Kuduz it’ler gibi sağa sola saldırmalarına ve önlerine gelen herkese hırlayarak tehdit(!) etmelerine aldırmayınız.
Teşebbüs etmeye yeltendikleri her hareketin karşılığında, yedi sülalelerinin dağa kaldırılacağını çok iyi bilirler.
Son günlerde, yüksek sesle ulumalarının önemli nedenleri vardır. Kürt hareketi ve önderliğine yönelik ihanetin deşifre edileceği korkusu içersindeler. Bu korku onların karabasan’ı oldu. ‘’At izi ile it izi’’ni birbirine karıştırmak ve kaçıp kurtulmak istiyorlar. Çıktıkları yere kadar kovalayacağız ve kolumuzu sokup çıkartacağız. Bu böyle biline...
Yazışma adresi.
ibrahim.1951@hotmail.fr
(ACİLCİLER TARİHİNİ KİRLETEMEZ)
THKP-C ( ACİLCİLER) örgütümüzün tarihi onurludur. Mahir Çayan geleneginden gelmektedir. İlker Akman’lardan devralınmıştır. Yüksel Eriş, bu tarihin önderlerindendir. Bu tarih, Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisini rehber edindiği için onurludur.
Acilciler tarihi, en az kendi emsalleri, diger marksist-leninist ideolojiyi rehber edinen sosyalist örgütlerin tarihi kadar onurludur.
Bizim tarihimizde milliyetçilik yoktur. Enternasyonalizm vardır. Bizim tarihimizde emeğin kutsallığı vardır. İnsan erdemiyle değil, sınıfsal erdem’le yoğurulmuştur. Soyut kavramların değil, sınıfsal kavramlar temelinde ete kemiğe bürünmüştür.
Bizim tarihimizin militanları, dünyanın neresinde olursa olsunlar, devrim ve sosyalizm mücadelesinde toprağa düşen diğer yoldaşları kadar onurludur.
Bu tarih, Kızıldere’de kurşunlandı, Beylerderesi’nde kurşunlandı, İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Antakya’da Ege’de, Kars’ta, Samsun’da, Silifke’de, Antep’te, ülkenin dört bir köşesinde kurşunlandı.
Bu tarih, düşman ateşi altında, vurulup toprağa düşenlerin yanı sıra, yaralanarak esir düşenlerin tarihidir. Yıllarca hapishane yatan militanların komünist örgütüdür.
Bizim tarihimizin militanları, düşmanın amansız baskı politikası ve zulmüne karşı direnerek yıllar yılı işkenceler altında zindanlarda direndi. Dünya’nın dört bir yanına savruldu. Sürgünler yaşadı.
Bizim tarihimizin militanları, en olumsuz şartlarda bile, örgütlerine olan güvenlerini sarsmadı. Sosyalizme olan inançlarında kuşkuya kapılmadı. Karanlık günlerin geçeceğine, kara bulutların dağılacağına ve yeniden ve bir kez değil, bin kez daha bilenmiş olarak mücadelenin orta yerinde olacağı günü bekledi. Yoldaşlarına güvendiler, uğruna mücadele ettikleri değerlere saygılı ve sonuna kadar bağlı kaldılar.
Saflıklarından değil, aymazlıklarından hele hiç değil. Örgütlerine, yoldaşlarına ve mücadele ettikleri değerlerine olan bağlılığın bir ifadesi olarak, içlerine sızdırılmış satılık adam(lar)ı zamanında fark edemediler.
Kendi içlerindeki ihaneti görmekte geç kaldılar. Koyun koyuna yattıkları Mihrac Ural adlı katillerinden bile kuşkulanmadılar...
Ali Çakmaklı, Müntecep Kesici, Zihni Alan( Yusuf) Gökhan Saç( Sami) yoldaşlar kimin kurşunlarına hedef oldu?
Mihrac Ural adlı devrimcilerin katili bir kahpe’nin yönlendirdiği kurşunlarla öldürüldüler.
Nebil Rahuma yoldaş, aynı şekilde ve asıl olarak Mihrac Ural adlı Kahpe katil’in provokasyonları nedeniyle benzeri katiller tarafından kurşunlandı.
Günay Karaca’yı kurşunlamak istediler. ‘’ sınırı geçirir geçirmez kafasına bir kurşun sık’’ diye talimat verdiler, başaramadılar.
Haydar Yılmaz, hapisten kaçtığı gün, Suriye’de kurulan sinsi planla yok edilmek istendi ve ‘’ acilen tedbir alınmalı, etkisizleştirilmeli’’ gerekçesiyle hakkında ‘’rapor’’lar hazırlandı.
Trablus’a yoldaşlarımız katlettirildi. Suriye istihbaratına yaranmak için ve bizimle hiçbir ilgisi olmayan, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatışmalarda taraf olundu. Mihrac Ural adlı devricilerin katili bir kahpe’nin kurduğu puşt tuzağına düşürülerek yok edildiler.
Yalan söylendi. Adına enternasyonalist bir savaşta ‘’ şehit düştüler’’ diye yalanlar söylediler. Öldürülen her yoldaş için 50 bin dolar kan parası aldılar. Yıllarca ve her ay düzenli olarak ‘’Şehitlik maaşlarını’’ aldılar.
Örgütümüzün MK üyesi Hanna Maptunoğlu’nu önce tutukladılar sonra bir komplo kurarak katlettiler.
Ölülerimizin tertemiz anılarını, sermaye birikimlerinin bir aracı olarak kullandılar.
Bugün, üzerinde tepindikleri ve Ali Can’ları dolandırdıkları sermayelerinin kaynağı budur.
Bu kaynak, yoldaşlarımızın kan paralarından elde edilmiştir. Ve bu kaynak bugün, sıradan insanları dolandırmak için kullanılmaya devam ediyor. Yaptıkları her türlü pis işte, örgütümüzün adını kullanarak insanları kandırıyor, kullanıyor, çarpıyorlar.
Tarihimizi, yaptıkları sahtekarlıklarıyla kirletiyorlar. Devrim ve sosyalizm adını, ticari ilişkilerinde bir araç olarak kullanıyorlar. Utanmaz, yüzsüz sahtekarlar. Örgütümüzün ismini dolandırıcılıklarına alet ederek kirlettikleri yetmezmiş gibi, bizleri de örgüt tarihlerini karalamakla suçluyorlar(!)
Mihrac Ural adlı kahpe katil’in çetleşmelerinden öğrendik. Milyon dolarlar değerindeki nakit ve gayri-menkullerinin kaynağı nedir? Hayatında bir gün olsun çalışmamış olan bu soytarı, bu kadar sermayeyi nasıl bir araya getirebildi?
Mihrac Ural adlı sahtekar soytarı tarafından tarihimizin kirletilmesine, değerlerimizin ‘’kırk haramiler’’ tarafından hortumlanmasına ve insanların dolandırılması için araç olarak kullanılmasına seyirci kalmayalım.
Bu değerler, Türkiye devrimci hareketinin değerleridir. Bir avuç soytarının, sırf bu değerlerden pay kapabilmek için ‘’ devrimcilik’’ adına sarf ettikleri sahte söylemlerine kulak asmadan, soytarılıklarını suratların bir tokat gibi vuralım.
Bizim tarihimiz onurludur. Bir avuç onursuz ajan şebekesinin bu tarihi kirletmesine meydan vermeyelim.
Kızıldere’den devraldığımız miras, 1981’lere kadar devrimci bilinirken bu tarihten sonra ajan örgütlenmesi olarak anılmaya başladı. Bu lekenin bu tarih içersinde sökülüp atılması ve Mihrac Ural adlı soytarının sırtına yüklenerek, sille tokat derdest edilmesi hepimizin, bu tarihe emek vermiş tüm yoldaşların görevidir.
Bu tarihi yaşayanlar, yaşadıklarını yazmalıdırlar. Bu tarih içersinde yer almış olanların anıları ortaktır. Kişiselliği olmayan anılardır. Paylaşılmalıdır.
Bu tarihin aydınlık yüzünü karartmaya, kirletmeye çalışan ajan şebekesinin bugüne kadar yaptıgı soytarılıklar boylarını çoktan aşmıştır. Unutmayalım, Mihrac Ural şebekesi pislik içersindedir. Kuduz it’ler gibi sağa sola saldırmalarına ve önlerine gelen herkese hırlayarak tehdit(!) etmelerine aldırmayınız.
Teşebbüs etmeye yeltendikleri her hareketin karşılığında, yedi sülalelerinin dağa kaldırılacağını çok iyi bilirler.
Son günlerde, yüksek sesle ulumalarının önemli nedenleri vardır. Kürt hareketi ve önderliğine yönelik ihanetin deşifre edileceği korkusu içersindeler. Bu korku onların karabasan’ı oldu. ‘’At izi ile it izi’’ni birbirine karıştırmak ve kaçıp kurtulmak istiyorlar. Çıktıkları yere kadar kovalayacağız ve kolumuzu sokup çıkartacağız. Bu böyle biline...
Yazışma adresi.
ibrahim.1951@hotmail.fr
Abonnieren
Posts (Atom)