Dienstag, 13. Dezember 2011

MIHRAC URAL ILE MUHABARATIN ORTAK EYLEMI

AŞAĞIDAKİ YAZI http://enginerkiner.org sitesinden alınmıştır.
Yazının yazarı ve Mihrac Ural'ın hemşehrisi olan Cabir, Mihrac Ural ve adamları tarafından Şam'daki Muhabarat merkezine götürülmesini, kendisinden Paris'teki Bir Müslüman kardeşler liderine suikast yapmasının istenmesini, kendisinin ise bunu yapmamasını anlatmaktadır.
Cabir, 1988 yılında Paris'te Muhabarat tarafından kaçırılıp, Mihrac Ural'ın da bulunduğu bir ortamda sorgulanacaktır.
Suikast için görevlendirilen ve yapmadığı için de Paris'te Muhabarat tarafından kaçırılan kişinin kendisi anlatıyor.


Cabir tarafından yazıldı.
Salı, 13 Ocak 2009 21:12
Cabir: Son zamanlarda iyice yogunlasan orgutumuz THKP-C ACILCILER ile ilgili tartismalari tesadufen internette gezinirken gordum.

Ibrahim Yalcin’in “ MIHRAC URAL - SEYTAN AYRINTIDA GIZLI” yazisini gordum. Yazida, benim de ismimin gecmesi uzerine, cevap yazmayi kendime gorev bildim.


Ibrahim Yalcin; benim Paris ‘de “musluman kardesler” orgutune yonelik bir eylem icin gorevlendirildigimi ve bundan son anda vazgectigimi yaziyor. Ibrahim Yalcin’in yazdiklari genel olarak dogru olmasina ragmen eksiklikleri var, onlari tamamlamak istiyorum.



Ben THKP-C acilciler orgutu bir militani olarak 1980 yili 12 eylul askeri darbesinden kisa bir sure sonra suriye’ye ciktim; gecici bir donem filistinde kalmak egitim yapmak ve ulkeme yeniden donmek uzere cikmistim. Filistinde, el saika ve el fetih orgutlerinde uzun sure kaldim el fetih orgutunde AHMET COLAK yoldasla Hamuriye kampinda beraberdik. Isral’in Lubnan’i isgaline kadar orada kaldim 1982 lubnan isgalinden az once biz bir cok yoldasla beraber Suriye’nin BASID kasabasina geldik. Bu sirada orgut icersinde Muntecep Kesici ( sih) yoldas’in basini cektigi bir ayrilik yasaniyordu ve ben bu ayrilikta muntecep yoldas’la beraber hareket ediyordum.


Ayriligin esas nedeni Mihrac’in orgutu suriye’nin gudumune sokmaya calismasina ve yoldaslarin turkiyeye gonderilmemesine muntecep yoldasin karsi cikmasiydi. Muntecep bunu tum yoldaslarin onunde acik acik soyluyordu “gerici suriye ile bizim hicbir ilgimiz olamaz” diyordu. Mihrac ben bunlari izmarit gibi ezecegim diye her yerde tehditler savuruyordu. Basid’de sih yoldasin olduruldugu an ben de oradaydim. Bizi cevirdiler ellerimizde silahlarimizi aldilar ve bizi gozetlemeye basladilar . Bu sirada, Aydin ( Adil)ve Hakan (Ahmet Yigenler) yanimizda elleri bagli duruyorlardi . Bu arkadaslari oldureceklerini soylemekteydiler. Bu olaylar olurken Munntecep Kesici bizi almak icin Basid’e geldigi sirada, MIHRAC’in bol yonet yontemi ve yoldaslari birbirine iyicene dusman etmisti herkes patlamaya hazir bir bomba gibi bekliyordu ve iste O anda alcakca fasizmin olduremedigi devrimciyi kucuk burjuva tasaroncu MIHRACIN adamlari tarafindan orada KATLEDILDI.



Ben, ibrahim yalcin’in yazisina donmek istiyorum.

1983 tarihinde suriye ‘den, once Almanya’ya, oradan da Fransa’ya (paris) e geldim. Orgutten ayrilmis olmama ragmen orgutun uzagindan da kalamadim hep eski arkadaslarimla beraber olmaya calistim. Cunku mihrac’ ve yanindaki bir kac kisi disinda kimseyle problemim yoktu. Bu adamin orgutten cok esas olarak suriye hesabina kullanmaya calistigini dusunuyordum zaten. Buna ragmen belki bir gun yilarimi ve herseyimi ugruna verdigim orgut duzelir birileri bu gidise dur diye umudumu da hic kesmedim.



1986 yada 87 tarihinde paris ‘de salih hoca bir gun bana Suriye’ye gidelim dedi ben de tamam dedim. Bu isin icinde birseyler oldugunu anladim ama sesimi cikartmadim gitmeyi kabul ettim. Ama giderken de ne olur ne olmaz diye pasaportumun fotokopisini cikartarak ayakkabimin icersine yerlestirdim.


Salih hoca ile lazkiye’de Mihrac in yanina gittik. Orada kayserili Mihtat diye bir arkada la beni mihrac sam’a gonderdi. Sam da muhabarat merkezinde bir yetkili bizi aldi ve bir takim krokiler planlar ve gerekli malzemeler (malzemelerin nasil kullanilacaagini da anlatarak) gostererek, paris’de musluman kardesler orgutu militanlarina karsi eylem icin hazirlamaya calisti. Ama ben boyle bir seyi kesinlikle yapmayacagimi daha muhaberat merkezine girmeden once yanimdaki kayserili mithat arkadasa soyledim ve kendisinin de kesinlikle yapmamasi gerektigi konusunda uyardim. Ama yapmayacagim diye de ne Mihrac’a nede Muhabarat’a bir sey soylemedim tabi. Soylersem, Suriye’de cikamayacagimi cok iyi biliyordum cunku. Ibrahim yalcin’in soyledigi gibi paris’de, salih hoca ve zafer’in israrlarina ragmen “ Suriye icin degil eylem yapmak elimi bile asla kipirdatmayacagimi soyledim” hatta Mihrac icin “ cok istiyorsa soyleyin gelsin kendisi yapsin” dedim.



Sadece paris degil, isin icinde isvicre, nin “cenevre” sehri de var.Suriye’nin zurih konsoloslugun’da muhabarat elemanlariyla gorusturuldum. Ayni teklifler orada da tekrarlandi ve hic bir tanesini yapmadim yapmaya da kesinlikle niyetim hic bir zaman olmadi, sadece orgut yoneticisi diye bildigimiz bu insanlarin gercek yuzlerini ogrendim o kadar. Isvicre’de bu eylemlerin konusuldugu sirada isvicre polisinin zurih’te, cogu zaman evinde kaldigim orgut taraftari bir arkadasin evini basarak evde bir takim orgut malzemelerine el koyarak beni aradigini, o donem svp (sosyalist vatan partisi) sorumlusu osman arkadas’tan tesadufen ogrendim ve isvicre’yi terkederek kacak yollardan fransa’ya geldim.



Burada sunu tekrar etmek isterim. Yillardan beri mucadele ettigimiz sosyalizm mucadelesi ile hic bir ilgisi olmayan bu gibi eylemleri orgutumuz adina yapmaya calisan mihrac ural ve cevresindeki bir kac kisinin, o zaman bana israrla soyledikleri bir soz vardi, ”yoldas bu eylemi yaptigimiz zaman cok buyuk olanaklar gelecek” sozunu hic unutmadim. Cok buyuk olanak dedikleri sey sanirim para’dir. Para icin orgutumuzu taseron olarak kullanmaya calisan mihrac ural ve cetesi’nin hala devrimci gibi bir takim yerlerde yazilar yazmasini hayretle izliyorum.



Ibrahim yalcin 1987 tarihinde paris’e geldigi zaman birlikte hareket ettik ; benim ibrahim yalcin’la hareket etmem cok zorlarina gitmis olmali ki o zaman calistigim is yerine gecenin 12 sinde is cikisi gelerek silahla tehdit ederek zorla goturduler; mihrac, o zaman paris’deydi. Mihrac’in evinde zafer ve salih de dahil tehdit edildim.


Engin erkiner’in yazisinda “benim icin son anda uyanmasaydi” diye bir cumle geciyor. Bunu ozellille duzeltmek gerek “son anda “ degil basindan beri ben suriye icin bir sinege bile kiymayacagimi biliyordum; ben sadece bunlarin gercek yuzlerini ogrenmek icin bastan sesimi cikartmadim Beni taniyan durust serefli komunistler bilir. Ben o zaman da soyledim. Ben turkiye icin her seyi yaparim yapmaya da hazirim; devrim icin sosyalizm mucadelesi icin verilecek her gorevi yaparim Yapmisimdir asla zerre kadar teredut etmemisimdir ama suriye ve bunun benzerileri icin asla..

Ama bu yazilari gordugum zaman bunu yazmanin bir DEVRIMCI gorev oldugunu dusundum ve yazdim; umarim baska arkadaslar da sorumluluklarini yerlerine getirir ve yazarlar.


Mihrac Urallin zafer ve salih ve diger piyonlarin nasil birileri oldugunu butun devrimci orgutler biliyorlar.


İŞTE BU KADAR!

Montag, 5. Dezember 2011

MEHMET YAVUZ: DEVRİMCİ GÖRÜNEN BİR DYP'Lİ İMİŞ

(MEHMET YAVUZ, ACİLCİ DEĞİL, DYP MERSİN İL BAŞKAN YARDIMCISI İMİŞ)

Bugüne kadar, eski bir Acil’ci ile muhatap oldugumuzu sanıyorduk. YANILMIŞIZ. Mihrac Ural’ın kadim dostu ve demokrasi kahramanı(!) olarak göklere çıkarttığı Mehmet YAVUZ denen adam(!) meğer derin devletin kara kutusu, devrimcilerin katili eski Emniyet Genel Müdürü, eski İçişleri bakanı ve DYP genel başkanlıgı da yapmış olan MEHMET AĞAR’ın parti başkanı oldugu dönemde, DYP Mersin İl Başkan Yardımcısı ve milletvekili adayı imiş.

Aşağıda, ‘’BİZ ACİLCİLER“(!) diye açıklama yaptıktan sonra göz altına alınan DYP Mersin İl başkan yardımcısı ve MEHMET AĞAR ile MİHRAC URAL’ın yoldaşı oldugunu söyleyen MEHMET YAVUZ’un poliste kendi avukatı huzurunda hiç bir baskı altında kalmadan verdiği ifadeyi yayınlıyorum.

İbretle okunmalıdır.

İfadenin başlangıç bölümünde TC kimlik numarası, adı soyadı, ana ve baba adı, doğum yeri ve tarihi (İslahiye 1957), ikamet adresi, medeni hali, mesleği (uluslararası nakliyatçı) gibi bilgiler yer alıyor. Bunları geçip doğrudan ifadeyi aktarmaya başlıyorum:

İfadenin alındığı yer ve tarih..:Hatay emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğü 28/03/2010 saat 17/30
İsnat edilen suç
THKP/C-ACİLCİLER terör örgütü adına faaliyet göstermek, örgüte bilerek ve isteyerek yardım/yataklık etmek, örgüte maddi gelir temin etmek amacıyla çeşitli ticari faaliyetlerde bulunmak, elde edilen bu maddi geliri çeşitli örgütsel faaliyetlerde kullanmak, internet aracılığı ile THKP/C-ACİLCİLER bölücü terör örgütünün alenen propagandasını yapmak.
İfade verene isnat edilen suç anlatıldı, müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade alma sırasında hazır bulunabileceği, müdafi seçecek durumda değilse ve bir müdafi yardımından yararlanmak istediği taktirde kendisine baro tarafından bir müdafi gönderilebileceği, yakınlarından istediğine yakalandığının derhal bildirileceği, isnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği kendisine hatırlatılıp açıklandı.
İsnat edilen suçla ilgili olarak tarafıma okunan ve form olarak bir nüshası yakalandığım sırada tarafıma verilen haklarımı anladım, susma hakkımı kullanmak istemiyorum. İfademi avukat huzurunda vermek istiyorum demesi üzerine:
Hatay Barosuna kayıtlı 1001 sicilli avukat Ali HABİP yakalama gözaltına alma ve ifade alma yönetmenlıgının23/d. Maddesinde belirtilen müdafii sadece hukuki yardımda bulunabilir. Şüphelinin ifadesi alınırken şüpheliye sorulan soruya doğrudan cevap veremez. Onun yerini aldığı izlenimi veren herhangi bir müdahalede bulunamaz maddesi kendisine okunduktan sonra ifade alma esnasında yapacağı tüm müdahale ve yönlendirmelerin tutanağa geçirileceği kendisine hatırlatıldıktan sonra ifadeye başlandı.
SORULDU: ÖZGEÇMİŞİNİZİ ANLATINIZ?
CEVABEN: Ben 1957 yılında İslahiye ilçesinde doğdum.İlk ve orta öğrenimimi Mersin ilinde bitirdim.Antakya Eğitim Enstitüsünde 1978 yılında mezun oldum.Hatay ili Samandağ ilçesi ve belen ilçelerinde 3 yıl öğretmenlik yaptım.Bir süre İSKENDERUN OSMANLI BANKASINDA çalıştım. 12 Eylül ihtilalinde siyasi olaylar nedeniyle tutuklandım. Yedi buçuk ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra, beraat ettim. Ancak devlet memurluğu yapmam yasaklandığı için ben de ticarete başladım ve halen de ticaretle uğraşıyorum.Annem babam sağ olup İslahiye ilçesinde ikamet eder, biz aynı anne ve babadan olma dört kardeşiz.Halen Mersin ilinde ikamet etmekteyim.
SORULDU: EHLİYET VE PASAPORTUNUZ VARMI. DAHA ÖNCE YURT DIŞINA LEGAL VEYA İLLEGAL OLARAK ÇIKTINIZ MI AÇIKLAYINIZ?
CEVABEN: İskenderun ilçesinde alma ehliyetim var. İlk olarak pasaportumu Hatay ilinde aldım,Son pasaportumu ise Mersin ilinde aldım.Yurtdışına illegal çıkış yapmadım.Ancak legal yollardan çeşitli ülkelere çıkmışlığım vardır.
SORULDU: AİLENİZDEN DAHA ÖNCE GÜVENLİK GÜÇLERİ TARAFINDAN GÖZALTINA ALINAN VE HAKKINDA YASAL İŞLEM YAPILAN OLDU MU AÇIKLAYINIZ?
CEVABEN: Ailemde şu ana kadar gözaltına alınan olmamıştır.
SORULDU: HERHANGİ BİR PARTİ, SENDİKA, DERNEK, VAKIF VEYA KURULUŞA ÜYE MİSİNİZ AÇIKLAYINIZ?
CEVABEN: 2006-2007 yıllarında MERSİN ilinde DOĞRU YOL PARTİSİNDE (DYP) İL BAŞKANI YARDIMCILIĞI YAPTIM. 2007 MİLLETVEKİLİ SEÇİMİNDE. DOĞRU YOL PARTİSİNDEN ADAY ADAYI OLARAK ÇALIŞMA YAPTIM. AYNI PARTİYE ÜYELİĞİM DEVAM ETMEKTEDİR. MERSİN İLİNDE ULUSLARARASI NAKLİYE VE ORGANİZATÖRLER DERNEĞİ UNKODER YÖNETİM KURULU BAŞKANIYIM.
MERSİN TİCARET ODASI ÜYESİYİM, bunların dışında herhangi bir yere üyeliğim yoktur.
Bu günlük bu kadar(!) Mehmet YAVUZ’un 10 sayfadan oluşan ve avukatı huzurunda verdiği emniyetteki ifadesini yayınlamaya devam edeceğiz.
MEHMET YAVUZ’a DİKKAT...!!!
Bir önceki yazımda ‘’sözün bittiği yerdeyiz” hatta sözün bittiği yeri de çoktan geçtik diye yazmıştım. Mehmet YAVUZ’un bu ifadesi elime geçtiği zaman şaşırmadım aslında. Bu zat-ı muhterem’in karanlık bir adam olduğunu biliyordum. Belgeleriyle ispat edemiyordum ama biliyordum.
Alenen bilinen herkesin yakından tanığı olduğu ve tüm suçlarını bildiği Mihrac URAL ile bu adamın ‘’kadim dostuz’’ denecek kadar arkadaşlığı, yoldaşlığı olmasının elbette bir anlamı vardı. Bu ilişkinin normal bir arkadaşlık ilişkisi olması elbette mümkün değildi. Bu ilişkideki asıl nedenin ‘’DERİN’’ bir İHANET ilişkisi olması gerekiyordu.
SIR ortadan kalkmıştır. İlişkinin iğrenç yüzü açığa çıkmıştır. Mehmet YAVUZ- Mihrac URAL ilişkinin perde gerisindeki karanlık yüzü MEHMET AĞAR’dır.
Mihrac URAL’ın ‘’kadim dostu’’ Mehmet YAVUZ’un 2006-2007 tarihleri arasında MERSİN’de DOĞRU YOL PARTİSİ İL BAŞKAN YARDIMCISI olduğunu bilen var mıydı?
Mersin’de yaşayan devrimcilere soruyorum. Mersin’de yaşayan eski ACİLCİ yoldaşlara soruyorum.
Mehmet YAVUZ, daha geçen sene ‘’BİZ ACİLCİLER’’ diye yazı yazıp internette yayınlamadı mı? Bu yazıda bizleri ne diye karalıyordu? Hatırlayan var mı?
Bizleri, ‘’Bu hainler şanlı-şerefli tarihimizi karalıyorlar’’diye hokkabazlık yapmıyor muydu?
Heyhat..!! Ne günlere kaldık. Mehmet AĞAR denilen derin devletin kara kutusu bir KATİL’in Mersin gibi son derece stratejik bir şehirde İL BAŞKANI YARDIMCILIĞINI yapan ve halen bu partinin üyesi bulunan aşağılık bir adam, ACİLCİLER’in şanlı-şerefli tarihi karalanıyor diye bize saldırıyor.
2006-2007 tarihleri arasında Mersin DYP İl başkan yardımcısı olan ve aynı partiden MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYI olan bu ACİLCİ(!)nin kim olduğunu KENDİ KALEMİNDEN öğrendik.
Bu ifade tutanağı elime geçer geçmez ilk olarak M. Burgaz’ı aradım. ‘’MEHMET YAVUZ’un DYP il başkan yardımcılığı yaptığını ‘’bilip bilmediğini’’ sordum. BİLMİYORUM dedi. Hiç şaşırmadı da, ‘’her şey beklenir’’demekle yetindi.
Mehmet YAVUZ. 2006-2007 yıllarında arasında Mersin DYP il başkanı yardımcısı ve milletvekili aday olacak kadar yükseldiğine göre, bu partiye üyeliği ve bu parti içerisindeki ‘’militan mücadelesi’’çok eski yıllara uzanıyor demektir. Mehmet AĞAR’ın GENEL BAŞKAN olduğu bir dönemde İL BAŞKAN YARDIMCISI ve milletvekili adayı olabilen bir kişinin MEHMET AĞAR tarafından özgeçmişinin bilinmeyebileceğini düşünecek kadar saf olmadığımıza göre bu ikili arasındaki ‘’yoldaş’’lığın ÖZEL BİR YERİ VE ÖNEMİ olması gerekiyor.
Öyle ya, MEHMET AĞAR gibi Emniyet genel müdürlüğü İçişleri Bakanlığı yapmış ve devletin tüm istihbarat bilgisine hakim bir kişinin ACİLCİ bir zat-ı muhteremi il başkan yardımcısı olarak kabul etmesi bilgi eksikliğinden olamaz, olsa olsa bilgi fazlalığından(!)dır.
Bu fazla(!)lığın adı MİHRAC URAL’DIR...
DEVRİMCİLER, ESKİ ACİLCİ YOLDAŞLAR SUSMAYINIZ...
Mehmet AĞAR’ın il başkan yardımcısı Mehmet YAVUZ, ACİLCİLER örgütü Genel Sekreteri(!) olduğunu söyleyen Mihrac URAL’a ‘’sen ne büyük bir adammışsın’’ diye iltifat ediyor.
ACİLCİLER örgütü Genel Sekreteri olduğunu iddia eden sahtekar, Mehmet AĞAR’ın il başkanı ve milletvekili adayı Mehmet YAVUZ adlı puşt’a ‘’ demokrasi kahramanı kadim dostum, 30 yıllık yoldaşım’’ diye karşı iltifatta bulunuyor. Bu pisliklerin altını kurcaladığımız zaman altta MEHMET AĞAR adlı derin devletin kara kutusu çıkıyor. Hep birlikte ele le her türlü pis ilişkiler içersinde esrar-eroin ticaretinden tutunuz da,kara-para aklama sahte şirketler kurup bu görüntüler adı altında ihalelere girip insanları dolandırıyor ve milyonlar kazanıyorlar.
Önümüzdeki günlerde yazacağım. Mihrac URAL ANKARA’ya geliyor ve toplantılar yapıyorlar. KİMLE yapıyorlar?
Mehmet YAVUZ daha düne kadar bas bas bağırıyordu. ‘’Benim Mihrac URAL ile ticari bir ilişkim yoktur. Böyle bir ilişkinin varlığını ispat etmeyen NAMUSSUZDUR” diyordu. Birkaç gün sonra yazacağım. Ne tür ticari ilişki içersinde olduklarını Mehmet YAVUZ’un kendi kaleminden yazacağım. Namussuz olanın kim olduğunu herkes öğrenecek.
Hadi bakalım Mehmet YAVUZ. Şimdi de aynı şeyi söyle de görelim. İnkar etsene.. Yalandır desene. Bu ifade uyduruk ifadedir, ben böyle bir şey söylemedim desene..Mihrac Ural ile ticari ilişkim yoktur, biz sadece arkadaşız demeye devam etsene..
Mehmet AĞAR adlı katille siyasi bir ilişkim yoktur desene…
Açık konuş. ACİLCİ MİSİN? DYP Üyesi misin?
DYP üyesi isen, senin ACİL lafını ağzına almanın anlamı nedir?
DYP il başkan yardımcıları ne zamandan beri ACİLCİLER’in tarihine sahip çıkar oldu?
DYP il başkanları ve bu partiden milletvekili aday olan namussuzlar ne zamandan beri komünist bir yoldaşımızın, Nebil Rahuma’nın akıbetini araştırır oldu.
Bir yandan kendi sitesinde ERGENEKON tutuklusu subayların propagandalarını yapacaksın, öte taraftan NEBİL RAHUMA’yı arayacaksın.
Bir elin Mehmet AGAR’ın paçasında olacak, öbür elin Mihrac URAL’ın omuzunda..
Bak evladım sana bir ağabeyi nasihatı vereyim. Sen devrimcilerin kim olduklarını tanımamışsın. Sen bir zavallı aptalsın. Üç senedir ne yaptığımızı görmedin mi?
Çırılçıplak edip sokağa saldığımız Mihrac URAL’ı, Mehmet AĞAR’la birlikte giydirip tekrar sokağa salacağınızı mı zannediyorsunuz?
Yapamazsınız bunu, yanlış ata oynuyorsunuz. Başkasını arayın. Genel Başkan’ın denen o katil Mehmet AĞAR’a söyle. Mihrac URAL’ın boynuna doladığımız yuları çıkartıp boynuna papyon da taksanız yapamazsınız.
Genel Başkanına söyle.’’ O iblis’in işi bitmiş, bundan bir bok olmaz, artık biz başka bir iblis arayalım de’’
Seni yazmaya, seni senin kaleminden yazmaya devam edeceğim Mehmet YAVUZ...
Demek sen yaptığın her şeyi önceden devlet yetkililerini bilgilendirerek yaparsın? Öyle mi? Mehmet YAVUZ, hazırlığını şimdiden yap. Yakında yazacağım. Yaptığın her şeyi önceden bilgilendirdiğin devlet yetkilileri kim?
Sakın ola ki bu yetkili kişi, Genel Başkan’ın Mehmet AĞAR olmasın?
İyi düşün ve dikkatli cevap ver soytarı. Burada, bugün bir bölümünü açıkladığım belge’nin aynısı senin önünde de duruyor. Aynı davada yargılanan bir bölüm başka kişinin de önünde duruyor. Bir kez daha oku ve çarpıtma olur mu? Altında senin ve avukat’ın ALİ HABİP’in imzası bulunan belge elimde duruyor. Benden söylemesi...
(Devam edecek)
Not: Mehmet AĞAR’ın Mersin il başkan yardımcısı Mehmet YAVUZ hakkında daha fazla bilgisi olan arkadaşlar için e-post adresimi yazıyorum buradan bana ulaşabilirler ve bilgi-belge gönderebilirler. Bilgi ve belge gönderecek olan arkadaşlarımızın isimleri kesinlikle gizli kalacaktır bundan emin olabilirler.
Bu dava başladığı tarihte, özellikle ADANA il’inde bulunan arkadaşlarımızın bu davayı yakından takip etmeleri de son derece önemlidir. Tarihimiz içersine sızmış ahlaksızları teker teker kulaklarından tutup ortalığa çıkartarak tıpkı, Mihrac Ural, tıpkı, ucuza kapatılmış Beşir KANMAZ ve şimdi de, tıpkı Mehmet YAVUZ gibilerini çırıl çıplak edeceğiz.
İletişim adresi: ibrahim.1951@hotmai.fr

İbrahim Yalçın

Dienstag, 16. August 2011

MİHRAC URAL VE ERGENEKON ACİLCİLERİ

Bir bu eksikti, o da oldu!
Mihrac Ural’ın sağ kolu, otuz yıllık yoldaşı Mehmet Yavuz’un Doğru Yol Partisi Mersin İl Örgütünde 2006-2007’de başkan yardımcısı olduğu, bu partiden milletvekili aday adayı olduğu ve halen de bu partinin üyesi olduğunu öğrenen bir arkadaş, “Devrimci harekette böyle bir şey ilk defa oluyor” dedi.
Haklı! İlk defa olan soldan sağa geçilmesi değil, bunun gizli yapılması ve devrimci gibi görünülmeye devam edilmesi…
Reha Çamuroğlu, kendisini tanımıyorum, 12 Eylül öncesinde İstanbul’da Acilci sempatizanı olduğunu sonra duydum. Daha sonra fikirleri değişiyor ve AKP’li oluyor.
Söylenecek bir şey yok! İnandığı yerde olmuş ve bunu da açık olarak yapmış.
Başka örnekler de var.
Eskiden devrimci olanlar büyük çoğunlukla daha sonra CHP’li olurlar ve bunu zorlanarak da olsa bir şekilde açıklarlar.
Söylenecek bir şey yok! Devrimcilik zor gelmiş, başka yere gitmişler ve bunu da açık olarak yapmışlar.
Davranışlarını onaylamak mümkün olmasa bile en azından gizli kapaklı yanları yok…
Mehmet Yavuz ise bir ilk örnek…
Anneme DYP’li olduğumu söylemeyin, o beni devrimci biliyor! misalinden bir olay bu…
İşin daha da ilginç olan yanı, pis kokuların buram buram yükseldiği yanı ise konunun ortaya çıkış şekli…
Mehmet Yavuz belli ki yıllardan beri DYP üyesi…
Başkan yardımcılığına milletvekili aday adaylığına kadar yükseldiğine göre, demek bu partide epeyce emek harcamış…
Ve bunu kimse bilmiyor…
Mersin’deki devrimciler bile bilmiyor.
Sesini çıkarmasa belki daha uzun süre de bu durum ortaya çıkmayacak…
Hatay polisi “gizli örgüt” soruşturması yapıyor.
Kişi DYP üyesi midir diye sormak aklına bile gelmez.
Mehmet Yavuz üyelikle ilgili bilgilerini bilinçli olarak veriyor.
“Kiminle uğraştığınızı anlayın, ayağınızı denk alın” demek istiyor.
“Yaptığım her şey kanunlar çerçevesinde izin alınarak, ilgili makamlara bilgi verilerek yapılan hareketlerdir” diye de ekliyor.
Bundan daha açık konuşulmaz, öyle değil mi!
Neler yapmıştı mesela Mehmet Yavuz?
“Biz Acilciler” başlıklı bildiriye imza atarak, İbrahim ve beni Acilcilerin tarihini kötülemekle suçlamıştı.
Anlaşılan bunun için de gerekli yerlere bilgi vermiş ve izin almış…
Ne günlere kaldık yani…
Eski bir Acilci sempatizanı DYP’li bize Acilcilik öğretiyor!
Aynı şahıs blogunda Ergenekon sanıklarının propagandasını yapıyor.
Aydınlık ve Doğu Perinçek’i övüyor.
DYP üyesi ve devrimci geçiniyor.
“Nebil yoldaş” diye gözyaşları döküyor.
Bir DYP’liye göre Nebil yoldaş, “devlet düşmanı bir anarşist”tir, öyle değil mi?
Normal bir DYP’li böyle düşünür.
Ama Mehmet Yavuz ve kadim dostu, 30 yıllık yoldaşı Mihrac Ural öyle düşünmüyorlar.
Bir ayakları DYP’de bir ayakları Ergenekon’da ve bu arada da Acilciler ile teması kaybetmemeye çalışıyorlar. Hatta Acilciler’i yeniden kurmaya çalışıyorlar.
Bu kadar yere dağılırsan sonunda kaçınılmaz olarak kıç üstü düşersin.
Olan da bu zaten…
12 Eylül 1980 sonrasında Suriye’de çöreklenen Mihrac Ural ve yandaşları Muhabarat ile yakın işbirliği yaptılar.
Bunlar Muhabarat Acilcileri idiler.
Daha sonra Mihrac Ural’ın MİT ile bağlantısını da ortaya çıkardık.
Şimdi de Mehmet Ağar ve Ergenekon bağlantısı çıktı.
Sürekli bir şekilde kendi kendilerini ihbar ediyorlar kendi foyalarını kendileri açığa çıkartıyor.
Bunu daha önce de söylemiştim. Yoksa aradan otuz yıl geçtikten sonra bu kadar karanlık olayı nasıl açığa çıkartırdık?
Öylesine izler bırakmış ki, otuz yıl sonra bile bulunuyor.
Mehmet Yavuz’un kendi DYP üyeliğini açıklaması gibi…
Mehmet Ağar amcan sana kızacak Mehmet Yavuz…
Bir işi beceremediniz, diye…
Yazıklar olsun size diye…
Kanun örümcek ağı gibidir. Büyük sinek deler geçer, küçük olan takılır.
Anlıyorsun değil mi!

Engin Erkiner

Fazla bilgi için bkz. enginerkiner.org





Mittwoch, 10. August 2011

BELGELERLE MEHMET AĞAR-MİHRAC URAL İŞBİRLİĞİ (2)

(MEHMET YAVUZ, ACİLCİ DEĞİL, DYP MERSİN İL BAŞKAN YARDIMCISI İMİŞ)
Bugüne kadar, eski bir Acil’ci ile muhatap oldugumuzu sanıyorduk. YANILMIŞIZ. Mihrac Ural’ın kadim dostu ve demokrasi kahramanı(!) olarak göklere çıkarttığı Mehmet YAVUZ denen adam(!) meğer derin devletin kara kutusu, devrimcilerin katili eski Emniyet Genel Müdürü, eski İçişleri bakanı ve DYP genel başkanlıgı da yapmış olan MEHMET AĞAR’ın parti başkanı oldugu dönemde, DYP Mersin İl Başkan Yardımcısı ve milletvekili adayı imiş.

Aşağıda, ‘’BİZ ACİLCİLER“(!) diye açıklama yaptıktan sonra göz altına alınan DYP Mersin İl başkan yardımcısı ve MEHMET AĞAR ile MİHRAC URAL’ın yoldaşı oldugunu söyleyen MEHMET YAVUZ’un poliste kendi avukatı huzurunda hiç bir baskı altında kalmadan verdiği ifadeyi yayınlıyorum.
İbretle okunmalıdır.

İfadenin başlangıç bölümünde TC kimlik numarası, adı soyadı, ana ve baba adı, doğum yeri ve tarihi (İslahiye 1957), ikamet adresi, medeni hali, mesleği (uluslararası nakliyatçı) gibi bilgiler yer alıyor. Bunları geçip doğrudan ifadeyi aktarmaya başlıyorum:

İfadenin alındığı yer ve tarih..:Hatay emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğü 28/03/2010 saat 17/30
İsnat edilen suç
THKP/C-ACİLCİLER terör örgütü adına faaliyet göstermek, örgüte bilerek ve isteyerek yardım/yataklık etmek, örgüte maddi gelir temin etmek amacıyla çeşitli ticari faaliyetlerde bulunmak, elde edilen bu maddi geliri çeşitli örgütsel faaliyetlerde kullanmak, internet aracılığı ile THKP/C-ACİLCİLER bölücü terör örgütünün alenen propagandasını yapmak.
İfade verene isnat edilen suç anlatıldı, müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade alma sırasında hazır bulunabileceği, müdafi seçecek durumda değilse ve bir müdafi yardımından yararlanmak istediği taktirde kendisine baro tarafından bir müdafi gönderilebileceği, yakınlarından istediğine yakalandığının derhal bildirileceği, isnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği kendisine hatırlatılıp açıklandı.

İsnat edilen suçla ilgili olarak tarafıma okunan ve form olarak bir nüshası yakalandığım sırada tarafıma verilen haklarımı anladım, susma hakkımı kullanmak istemiyorum. İfademi avukat huzurunda vermek istiyorum demesi üzerine:
Hatay Barosuna kayıtlı 1001 sicilli avukat Ali HABİP yakalama gözaltına alma ve ifade alma yönetmenlıgının23/d. Maddesinde belirtilen müdafii sadece hukuki yardımda bulunabilir. Şüphelinin ifadesi alınırken şüpheliye sorulan soruya doğrudan cevap veremez. Onun yerini aldığı izlenimi veren herhangi bir müdahalede bulunamaz maddesi kendisine okunduktan sonra ifade alma esnasında yapacağı tüm müdahale ve yönlendirmelerin tutanağa geçirileceği kendisine hatırlatıldıktan sonra ifadeye başlandı.

SORULDU: ÖZGEÇMİŞİNİZİ ANLATINIZ?
CEVABEN: Ben 1957 yılında İslahiye ilçesinde doğdum.İlk ve orta öğrenimimi Mersin ilinde bitirdim.Antakya Eğitim Enstitüsünde 1978 yılında mezun oldum.Hatay ili Samandağ ilçesi ve belen ilçelerinde 3 yıl öğretmenlik yaptım.Bir süre İSKENDERUN OSMANLI BANKASINDA çalıştım. 12 Eylül ihtilalinde siyasi olaylar nedeniyle tutuklandım. Yedi buçuk ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra, beraat ettim. Ancak devlet memurluğu yapmam yasaklandığı için ben de ticarete başladım ve halen de ticaretle uğraşıyorum.Annem babam sağ olup İslahiye ilçesinde ikamet eder, biz aynı anne ve babadan olma dört kardeşiz.Halen Mersin ilinde ikamet etmekteyim.

SORULDU: EHLİYET VE PASAPORTUNUZ VARMI. DAHA ÖNCE YURT DIŞINA LEGAL VEYA İLLEGAL OLARAK ÇIKTINIZ MI AÇIKLAYINIZ?
CEVABEN: İskenderun ilçesinde alma ehliyetim var. İlk olarak pasaportumu Hatay ilinde aldım,Son pasaportumu ise Mersin ilinde aldım.Yurtdışına illegal çıkış yapmadım.Ancak legal yollardan çeşitli ülkelere çıkmışlığım vardır.

SORULDU: AİLENİZDEN DAHA ÖNCE GÜVENLİK GÜÇLERİ TARAFINDAN GÖZALTINA ALINAN VE HAKKINDA YASAL İŞLEM YAPILAN OLDU MU AÇIKLAYINIZ?
CEVABEN: Ailemde şu ana kadar gözaltına alınan olmamıştır.

SORULDU: HERHANGİ BİR PARTİ, SENDİKA, DERNEK, VAKIF VEYA KURULUŞA ÜYE MİSİNİZ AÇIKLAYINIZ?
CEVABEN: 2006-2007 yıllarında MERSİN ilinde DOĞRU YOL PARTİSİNDE (DYP) İL BAŞKANI YARDIMCILIĞI YAPTIM. 2007 MİLLETVEKİLİ SEÇİMİNDE. DOĞRU YOL PARTİSİNDEN ADAY ADAYI OLARAK ÇALIŞMA YAPTIM. AYNI PARTİYE ÜYELİĞİM DEVAM ETMEKTEDİR. MERSİN İLİNDE ULUSLARARASI NAKLİYE VE ORGANİZATÖRLER DERNEĞİ UNKODER YÖNETİM KURULU BAŞKANIYIM.
MERSİN TİCARET ODASI ÜYESİYİM, bunların dışında herhangi bir yere üyeliğim yoktur.

Bu günlük bu kadar(!) Mehmet YAVUZ’un 10 sayfadan oluşan ve avukatı huzurunda verdiği emniyetteki ifadesini yayınlamaya devam edeceğiz.

MEHMET YAVUZ’a DİKKAT...!!!
Bir önceki yazımda ‘’sözün bittiği yerdeyiz” hatta sözün bittiği yeri de çoktan geçtik diye yazmıştım. Mehmet YAVUZ’un bu ifadesi elime geçtiği zaman şaşırmadım aslında. Bu zat-ı muhterem’in karanlık bir adam olduğunu biliyordum. Belgeleriyle ispat edemiyordum ama biliyordum.
Alenen bilinen herkesin yakından tanığı olduğu ve tüm suçlarını bildiği Mihrac URAL ile bu adamın ‘’kadim dostuz’’ denecek kadar arkadaşlığı, yoldaşlığı olmasının elbette bir anlamı vardı. Bu ilişkinin normal bir arkadaşlık ilişkisi olması elbette mümkün değildi. Bu ilişkideki asıl nedenin ‘’DERİN’’ bir İHANET ilişkisi olması gerekiyordu.

SIR ortadan kalkmıştır. İlişkinin iğrenç yüzü açığa çıkmıştır. Mehmet YAVUZ- Mihrac URAL ilişkinin perde gerisindeki karanlık yüzü MEHMET AĞAR’dır.
Mihrac URAL’ın ‘’kadim dostu’’ Mehmet YAVUZ’un 2006-2007 tarihleri arasında MERSİN’de DOĞRU YOL PARTİSİ İL BAŞKAN YARDIMCISI olduğunu bilen var mıydı?
Mersin’de yaşayan devrimcilere soruyorum. Mersin’de yaşayan eski ACİLCİ yoldaşlara soruyorum.

Mehmet YAVUZ, daha geçen sene ‘’BİZ ACİLCİLER’’ diye yazı yazıp internette yayınlamadı mı? Bu yazıda bizleri ne diye karalıyordu? Hatırlayan var mı?
Bizleri, ‘’Bu hainler şanlı-şerefli tarihimizi karalıyorlar’’diye hokkabazlık yapmıyor muydu?

Heyhat..!! Ne günlere kaldık. Mehmet AĞAR denilen derin devletin kara kutusu bir KATİL’in Mersin gibi son derece stratejik bir şehirde İL BAŞKANI YARDIMCILIĞINI yapan ve halen bu partinin üyesi bulunan aşağılık bir adam, ACİLCİLER’in şanlı-şerefli tarihi karalanıyor diye bize saldırıyor.
2006-2007 tarihleri arasında Mersin DYP İl başkan yardımcısı olan ve aynı partiden MİLLETVEKİLİ ADAY ADAYI olan bu ACİLCİ(!)nin kim olduğunu KENDİ KALEMİNDEN öğrendik.

Bu ifade tutanağı elime geçer geçmez ilk olarak M. Burgaz’ı aradım. ‘’MEHMET YAVUZ’un DYP il başkan yardımcılığı yaptığını ‘’bilip bilmediğini’’ sordum. BİLMİYORUM dedi. Hiç şaşırmadı da, ‘’her şey beklenir’’demekle yetindi.
Mehmet YAVUZ. 2006-2007 yıllarında arasında Mersin DYP il başkanı yardımcısı ve milletvekili aday olacak kadar yükseldiğine göre, bu partiye üyeliği ve bu parti içerisindeki ‘’militan mücadelesi’’çok eski yıllara uzanıyor demektir. Mehmet AĞAR’ın GENEL BAŞKAN olduğu bir dönemde İL BAŞKAN YARDIMCISI ve milletvekili adayı olabilen bir kişinin MEHMET AĞAR tarafından özgeçmişinin bilinmeyebileceğini düşünecek kadar saf olmadığımıza göre bu ikili arasındaki ‘’yoldaş’’lığın ÖZEL BİR YERİ VE ÖNEMİ olması gerekiyor.

Öyle ya, MEHMET AĞAR gibi Emniyet genel müdürlüğü İçişleri Bakanlığı yapmış ve devletin tüm istihbarat bilgisine hakim bir kişinin ACİLCİ bir zat-ı muhteremi il başkan yardımcısı olarak kabul etmesi bilgi eksikliğinden olamaz, olsa olsa bilgi fazlalığından(!)dır.
Bu fazla(!)lığın adı MİHRAC URAL’DIR...

DEVRİMCİLER, ESKİ ACİLCİ YOLDAŞLAR SUSMAYINIZ...
Mehmet AĞAR’ın il başkan yardımcısı Mehmet YAVUZ, ACİLCİLER örgütü Genel Sekreteri(!) olduğunu söyleyen Mihrac URAL’a ‘’sen ne büyük bir adammışsın’’ diye iltifat ediyor.

ACİLCİLER örgütü Genel Sekreteri olduğunu iddia eden sahtekar, Mehmet AĞAR’ın il başkanı ve milletvekili adayı Mehmet YAVUZ adlı puşt’a ‘’ demokrasi kahramanı kadim dostum, 30 yıllık yoldaşım’’ diye karşı iltifatta bulunuyor. Bu pisliklerin altını kurcaladığımız zaman altta MEHMET AĞAR adlı derin devletin kara kutusu çıkıyor. Hep birlikte ele le her türlü pis ilişkiler içersinde esrar-eroin ticaretinden tutunuz da,kara-para aklama sahte şirketler kurup bu görüntüler adı altında ihalelere girip insanları dolandırıyor ve milyonlar kazanıyorlar.
Önümüzdeki günlerde yazacağım. Mihrac URAL ANKARA’ya geliyor ve toplantılar yapıyorlar. KİMLE yapıyorlar?

Mehmet YAVUZ daha düne kadar bas bas bağırıyordu. ‘’Benim Mihrac URAL ile ticari bir ilişkim yoktur. Böyle bir ilişkinin varlığını ispat etmeyen NAMUSSUZDUR” diyordu. Birkaç gün sonra yazacağım. Ne tür ticari ilişki içersinde olduklarını Mehmet YAVUZ’un kendi kaleminden yazacağım. Namussuz olanın kim olduğunu herkes öğrenecek.
Hadi bakalım Mehmet YAVUZ. Şimdi de aynı şeyi söyle de görelim. İnkar etsene.. Yalandır desene. Bu ifade uyduruk ifadedir, ben böyle bir şey söylemedim desene..Mihrac Ural ile ticari ilişkim yoktur, biz sadece arkadaşız demeye devam etsene..

Mehmet AĞAR adlı katille siyasi bir ilişkim yoktur desene…
Açık konuş. ACİLCİ MİSİN? DYP Üyesi misin?
DYP üyesi isen, senin ACİL lafını ağzına almanın anlamı nedir?
DYP il başkan yardımcıları ne zamandan beri ACİLCİLER’in tarihine sahip çıkar oldu?
DYP il başkanları ve bu partiden milletvekili aday olan namussuzlar ne zamandan beri komünist bir yoldaşımızın, Nebil Rahuma’nın akıbetini araştırır oldu.
Bir yandan kendi sitesinde ERGENEKON tutuklusu subayların propagandalarını yapacaksın, öte taraftan NEBİL RAHUMA’yı arayacaksın.
Bir elin Mehmet AGAR’ın paçasında olacak, öbür elin Mihrac URAL’ın omuzunda..
Bak evladım sana bir ağabeyi nasihatı vereyim. Sen devrimcilerin kim olduklarını tanımamışsın. Sen bir zavallı aptalsın. Üç senedir ne yaptığımızı görmedin mi?
Çırılçıplak edip sokağa saldığımız Mihrac URAL’ı, Mehmet AĞAR’la birlikte giydirip tekrar sokağa salacağınızı mı zannediyorsunuz?
Yapamazsınız bunu, yanlış ata oynuyorsunuz. Başkasını arayın. Genel Başkan’ın denen o katil Mehmet AĞAR’a söyle. Mihrac URAL’ın boynuna doladığımız yuları çıkartıp boynuna papyon da taksanız yapamazsınız.
Genel Başkanına söyle.’’ O iblis’in işi bitmiş, bundan bir bok olmaz, artık biz başka bir iblis arayalım de’’

Seni yazmaya, seni senin kaleminden yazmaya devam edeceğim Mehmet YAVUZ...
Demek sen yaptığın her şeyi önceden devlet yetkililerini bilgilendirerek yaparsın? Öyle mi? Mehmet YAVUZ, hazırlığını şimdiden yap. Yakında yazacağım. Yaptığın her şeyi önceden bilgilendirdiğin devlet yetkilileri kim?
Sakın ola ki bu yetkili kişi, Genel Başkan’ın Mehmet AĞAR olmasın?
İyi düşün ve dikkatli cevap ver soytarı. Burada, bugün bir bölümünü açıkladığım belge’nin aynısı senin önünde de duruyor. Aynı davada yargılanan bir bölüm başka kişinin de önünde duruyor. Bir kez daha oku ve çarpıtma olur mu? Altında senin ve avukat’ın ALİ HABİP’in imzası bulunan belge elimde duruyor. Benden söylemesi...
(Devam edecek)

Not: Mehmet AĞAR’ın Mersin il başkan yardımcısı Mehmet YAVUZ hakkında daha fazla bilgisi olan arkadaşlar için e-post adresimi yazıyorum buradan bana ulaşabilirler ve bilgi-belge gönderebilirler. Bilgi ve belge gönderecek olan arkadaşlarımızın isimleri kesinlikle gizli kalacaktır bundan emin olabilirler.
Bu dava başladığı tarihte, özellikle ADANA il’inde bulunan arkadaşlarımızın bu davayı yakından takip etmeleri de son derece önemlidir. Tarihimiz içersine sızmış ahlaksızları teker teker kulaklarından tutup ortalığa çıkartarak tıpkı, Mihrac Ural, tıpkı, ucuza kapatılmış Beşir KANMAZ ve şimdi de, tıpkı Mehmet YAVUZ gibilerini çırıl çıplak edeceğiz.
İletişim adresi: ibrahim.1951@hotmai.fr

İBRAHİM YALÇIN

Yazının ilk bölümü için bkz. http://enginerkiner.org

Montag, 27. Juni 2011

DOĞU PERİNÇEK, MİHRAC URAL VE SURİYE

Bu bağlantı da nereden çıktı, diye sorarsanız, anlatayım.

Öğrendiğime göre, kısa süre önce Hatay’daki İşçi Partililer Suriye’yi desteklemek amacıyla miting yapmak için valiliğe başvurmuşlar.

Valilik izin vermemiş.

Keşke verseydi…

Doğu Perinçek ve İşçi Partililere Suriye’yi desteklemek yakışır!

Mihrac Ural, Esat ve Baas Partisi diktatörlüğünü zaten desteklemek zorunda…

Muhabarat elemanı başka ne yapabilir, tabii ki öyle yapacak…

Mihrac Ural ile Doğu Perinçek’in bir dikta rejimini desteklemekte buluşması hiç şaşırtıcı değil…

Keşke valilik şu mitinge izin verseydi de durum daha da açık olsaydı…

Sonntag, 5. Juni 2011

MİHRAC URAL HIRSIZDIR! YENİ BELGE...

SAMANDAĞ ZİRAAT BANKASI EYLEMİNİN HIRSIZINI DA YAKALADIK...

Hapishane günlüğü yazı dizisine, kaldığım yerden devam edeceğim. Bundan önce, bize ulaşan yeni birtakım bilgileri de, okuyucularla, ve özellikle de Acilcilerle paylaşmayı da elbette sürdüreceğiz.
Bilindiği gibi, son iki senedir özellikle tekrar tekrar soruyorduk. Sorumuz açık ve netti.
26 Ocak 1978 tarihinde Samandağ Ziraat bankasının kamulaştırılması eyleminde el konulan 2.5 milyon TL’nin örgüte aktarılmadığını, kaybolduğunu bu paranın kim veya kimlerde olduğunu öğrenmeye çalışıyorduk.
33 senedir cevap verilmeyen, ciddi hiçbir açıklama yapılmayan bu konunun üzerindeki sis perdesini de büyük oranda aralamış bulunuyoruz.
Samandağ hırsızları artık biliniyor..
Hatay’ın Samandağ ilçesi Ziraat bankası’nın günlük hasılatına (2.5 milyon TL) örgütümüz adına el konulması eyleminden hemen sonra başlayan polis operasyonuyla, adı geçen dönemde Adnan DEMİR ile nişanlı olan Gülperi K.’nın evinde, bankadan alınan ve Adnan tarafından Gülperi’ye verilen 300 bin tl yakalanmıştır. Bunun dışındaki kalan paraların akıbeti bugüne kadar belli değildi. .
‘’Güney bölgesinde her şey benden sorulur’’ diyen Mihrac Ural’a, bu paraların nerede olduğu sorusu defalarca sorulmuştur. Her defasında da, haberinin olmadığı(!) ya da eyleme katılanların bu paraları örgüte aktarmadıklarını söyleyerek, ciddi bir açıklama yapmamıştır.
1975 sonlarından itibaren örgütlü mücadele içersinde bulunan, Samandağ eyleminin ardında, evinde yakalanan bu para üzerine tutuklanarak 3 yıl Mamak’ta hapis yatan ve 1981 nisan ayında tahliye olan Gülperi K ile Samandağ olayının iç yüzünü konuştuk.
Gülperi K. Samandağ eyleminde alınan paraların, Adnan Demir ve İrfan Ural tarafından, Adnan’ın baba evi civarında bir kuyuya gizlendiğini, hemen ardından Adnan ve İrfan’ın da, yine Adnan’ın baba evine ait bir kulübede yakalandıklarını, bu yakalanmanın ardından Adnan’ın ağabeyinin, kuyuda saklanan bu parayı aldığını ve uzun süre kullandığını anlattı.
Gülperi K. hapishanede bulunduğu süre içersinde, bu para konusunun çok konuşulduğunu, hatta konuyla ilgili olarak değişik yoldaşlar tarafından, yer yer kendisine karşı da tavır alındıgını anlattı.
1981 yılında Mamak cezaevinden tahliye olduktan sonra ilk iş olarak, Adnan Demir’in Trakya’da bulunan ağabeyinin evine giderek bu parayı istediğini ve 480.000 TL’yi Adnan DEMİR’in ağabeyinden alarak, Zafer GÜNDOĞDU’ya bizzat eliyle verdiğini anlattı.
Bir süre sonra’da yine Gülperi’nin çok yakını (aileden biri) üç kez daha Adnan’ın ağabeyinden para aldığını ve bu paralarında da örgüte aktarıldığını anlatıyor. Üç kez daha alınan alınan paranın miktarı ve kime verildiğini öğrenerek bildireceğini anlatıyor.
Gülperi K, kendisinin aldığı 480.000 TL’yi, Zafer GÜNDOĞDU’ya verdikten sonra Suriye’ye gitmiştir. Suriye’ye ilk giden bayan yoldaşlardandır. Suriye’de, Basit Baas Partisi sorumlusunun evinde üç ay kalmıştır. Bu süre içersinde örgütte yaşanan ayrılık sürecine ve bu süreç içersinde yaşanan pis ilişkilere bizzat tanıklık etmiştir.
Müntecep KESİCİ ve Günay KARACA’nın birlikte hareket ederek Mihrac Ural’a tavır aldıklarını, bu yoldaşlara ve bunlarla sohbet eden, selamlaşan herkese potansiyel suçlu muamelesi yapıldığını, şaibeli olarak sorgulandıklarını, Müntecep’le konuştuğu için, kendisinin de Mihrac tarafından sorguya çekildiğini anlattı.
1982 Nisan ayında Suriye’den Yunanistana geçen ve örgüt sorumlusu olarak bir süre Yunanistan’da bulunduktan sonra, yaşadığı ilişkiler sonucu bu insanlarla bir yere gidilemeyeceğini görerek ilişkilerini asgariye indiren Gülperi yoldaş, Zafer Gündoğdu tarafından tehdit(!) edildiğini ve kendisine ‘’hastir be’’ diyerek tehditlerinden çekinmediğini de gülerek anlatıyor ve ‘’bu insanlar gerçekten çok cahil ve kişiliksiz insanlardı’’ diye bahsediyor.
Gülperi’nin üzerinde önemle durduğu bir başka konu da, Müntecep KESİCİ yoldaşın öldürülmesi olayıdır.
Müntecep yoldaş ile Gülperi çok önceden (Antakya’dan) birbirlerini tanıyorlar. ‘’Heyecan dolu, atılgan ve elinde her iş gelen çok değerli bir yoldaşımızdı’’ diye bahsettiği Müntecep KESİCİ’nin öldürüldüğü sırada Yunanistan’da olduğunu anlatan Gülperi, Suriye’de, Müntecep’le konuştuğunu, dikkatli olması gerektiğini, bu adamların (Mihrac ve çetesini kastediyor) kendisini yaşatmayacakları konusundaki kuşkularından bahsediyor. Yunanistan’da, Müntecep’in öldürüldüğü haberini duyduğu zaman bundan çok etkilendiğini ve 1983 mayıs ayında Yunanistan’a gelen Kemal BAYRAM (Salih hoca) nın, Müntecep olayını anlatırken kullandığı bir cümlenin kendisini şok ettiğini ve bu söz üzerine örgütle olan tüm ilişkilerini kestiğini anlatıyor.
Gülperi yoldaş’a, Kemal BAYRAM’ın, Müntecep KESİCİ yoldaş için ne söylediğini soruyorum. Kemal BAYRAM’ın kendisine, Müntecep’in kurşunu yediği zaman altına sıçtığını, biz adamı böyle yaparız’’ dediğini anlatarak, bu söz üzerine ‘’koptum’’ diyor..
Gülperi’ye, Mihrac Ural ve çetesinin, bugünlerde ‘’yoldaş’’ diye hitap ettiklerini anlatıyorum. ’’yanlışlıkla’’ öldürüldüğünü söylediklerinden söz ediyorum. Gülüyor.
Gülperi K. ile Mihrac URAL’ın nerede ve nasıl yakalandığını da konuşuyoruz.
Gülperi K. Şubat 1978’de kendisinin, Adnan Demir ve İrfan Ural’ın yakalandıklarını, kısa zaman sonra’da (yine Şubat ayında) A. Fuat Çiler’in, ardından Mehmet Avan’ın yakalandığını ve Mihrac URAL’ın da SAMSUN’DA yakalandığını anlatıyor. ‘’Ben onun Ankara’da değil SAMSUN’da yakalandığını ve hiç bir işkence görmediğini taa o zamandan biliyordum’’diyor. Bunu, nasıl ve kimden duyduğunu soruyorum. Emin olmamakla birlikte ‘’Adnan DEMİR’den, ya da, Adnan’ın aile çevresinden duyduğunu’’ anlatıyor.
1975 yılı sonlarından itibaren 1983 tarihine kadar, Niğde ve Antakya’da bir çok yoldaşı örgüte kazandıran, onların eğitim sorunlarıyla ilgilenen, örgütlenmeden, diğer her türlü faaliyetlere kadar bu örgüte emek veren ve en sonunda ‘’bu örgütlenme bana bir şey vermedi ve beni geriletti’’diye bahseden Gülperi yoldaşla yaptığım sohbetten sonra, Samandağ olayının iç yüzünü ve Mihrac URAL’ın bu güne kadar örgüte söylediği yalanların nedenlerini bir kere daha teyit etmiş oluyorum.
Müntecep Kesici yoldaş’ın kaza ile değil de bilinçli bir yönlendirme sonucu katledildiği biliyorduk. Kemal BAYRAM’ın Gülperi yoldaşın örgütten ayrılmaması için gözdağı vermek için, ‘’ Müntecep kurşunu yediği zaman altına sıçtı’’ diye söz etmesi, bu namussuz kişinin, son zamanlarda ortaya çıkarak, Mihrac Ural savunuculuğuna soyunmasının da, nedenlerini anlatmak açısından son derece ilginçtir.
Bunlar ip cambazlarıdırlar. Bunlar, birbirlerine karşı GEBE insanlardır. Bunlar birbirlerini savunmak zorundadırlar. Birbirlerinin yüzüne ancak bu şekilde bakabilirler. Bunlar, bu örgütlenmenin yüz karalarıdır. Bunlar, devrimci hareketin dönekleri ve hainleridirler. Bunlar, devrimcilerin katilleri ve katillerin suç ortaklarıdırlar. Bunlar HIRSIZDIR.
Zafer GÜNDOĞDU’yu bu örgütün Türkiye örgütlenmesinde tanıyan var mı?
Zafer GÜNDOĞDU’nun kendisi yazıyor. 1979 tarihinde Konya cezaevinde, bir pavyon kavgasında adam yaralamaktan dolayı hapis yatarken Mihrac URAL ile tanışıyor. Hapisten çıktıktan sonra, Tacettin SARI Suriye’ye gönderiliyor ve yerine hiç kimsenin tanımadığı, bilmediği Zafer GÜNDOGDU, sözüm ona örgüt sorumlusu(!) olarak lanse ediliyor. Örgüte değil, örgüt içersinde bir takım insanlara söyleniyor. Buradaki amaç, Suriye’ye kaçan Mihrac URAL’ın, Türkiye’de kalan örgüt paralarını, örgütle hiçbir alakası olmayan Zafer vasıtasıyla kendisine aktartmaktır. Zafer’in, sorumlu(!) olarak bir kaç kişiye tanıtılmasının amacı budur.
Bu nedenle, KAYSERİ Ziraat bankasında el konulan paralardan 300.000TL Zafer’e veriliyor.
Samandağ Ziraat bankasından alınan paralar üç sene sonra Zafer’e aktarılarak, Zafer vasıtasıyla Mihrac’a gönderiliyor.
Suriye’de ‘’ot yiyerek dağlarda aç susuz dolaştım’’ diye Mihrac URAL’ın yalancı bir hırsız olduğunu bundan daha iyi anlatmanın başka bir yolu var mı?

İbrahim Yalçın

Freitag, 8. April 2011

BİR KERE DAHA: MİHRAC URAL POLİSTİR

MİT-MUHABARAT-MİHRAC

Konu unutulamaz


Mihrac Ural her zamanki yöntemiyle köşeye sıkışınca konuyu saptırmaya çalışıyor.

Efendim neymiş, Suriye’deki rejimin akıbeti hakkında aramızda “doğal saflaşma” varmış.

Aramızda saflaşma olalı yıllar oldu efendi!

Senin Muhabarat ile birlikte çalıştığın yıllardan beri biliniyordu.

Önce Hafız Esad daha sonra Beşar Esad padişahlık dikta rejiminin yılmaz savunucusu olarak sen de bunu bir kere daha doğruluyorsun.

Doğrulamasan bile ne olur!

Devrimci harekette bilmeyen mi kaldı…

Yıllar önce Suriye’de iken gözleriyle görmeyen ve başkalarına da anlatmayan mı kaldı…

Osman Nuri Gündeş, 1970’li yılların ikinci yarısında İstanbul MİT Başkanı olan şahıs, anılarında o dönemde Acilciler’in içine köstebekler sızdırıldığını yazıyor.

Sen, adamın kitabından söz ediyorsun ve her zamanki numaranla herkesi aptal sanıp “sızdırılmış köstebekler” bölümünü atlıyorsun.

Nuri Gündeş, 1978 operasyonu öncesinde içerden bilgi aldıklarını söylüyor.

Polise içerden bilgi veren baş köstebek senden başka kim olabilir?

Bütün bölgeleri dolaşan, gittiği her bölgede yakalanma olan bu köstebek senden başka kim olabilir?

MİT’e sınırlı bilgisi olan herhangi bir bölge sorumlusu değil, ancak geneli bilen birisi bilgi verebilirdi.

Bu da sensin, başka ihtimal de bulunmuyor.

Yanında en az bir ya da birden fazla Antakyalı MİT Acilcisi de bulunabilir.

Ama baş köstebek sensin!

Mihrac Ural’ın MİT tarafından içimize sızdırılmış bir ajan olduğu da böylece kanıtlanmış oluyor.

Polis ifadesi kaybolmuş Mihrac Ural’ın bu durumunun ne kadar dikkat çekici olduğunu üç yıldan beri bu sitede değişik yazılarda ele almıştık.

Hayatında Antakya’yı görmemiş kişiler bile gözaltına alındıklarında bu kente götürülürlerken, senin götürülmemenin ne kadar dikkat çekici olduğu üzerinde durmuştuk.

“Çok işkence gördüm, her tarafım parçalandı” diye yıllardan beri hikaye okuyan seni, tutuklanmadan önce polisten savcılığa birlikte giden devrimcilerden gören olduğunu, onların ifadesine göre “kazık gibi” olduğunu burada açıklamıştık.

Aklı sıra konu değiştirecek!

İsyan dalgasının silkeleyip salladığı Beşar Esad rejimi pek sağlammış da, biz de bu rejime karşı uluslar arası komplo yapıyormuşuz da…

Bize ne gerek var aslanım!

Suriye halkının bir bölümü fazlasıyla yeterli…

O ülkede herkes senin gibi Muhabarat ajanı değil…

Onlar dururken bize gerek bile kalmaz…

O rejim bir kere silkelenmiştir…

Yüzden fazla kişiyi öldürmüş ama olayları bastıramamış ve peş peşe geri adımlar atmak zorunda kalmıştır.

Beşar Esad yönetimi de senin gibi tek ayağı üzerinde kırk yalan söyleyen bir özelliğe sahiptir.

Bugün sözüm ona “reformları” açıklayacaktı, hiçbir şey söylememiş.

Bunlar böyledir, alayı böyledir.

Okulları tatil eder öğrencileri Esad yanlısı gösteriye getirirler.

Sendikalara “katılın” derler, onlar da katılırlar.

İşçilere ve memurlara iki saat izin verilir, zorunlu izin, gösteriye katılma izni…

Bu durumda babam da orada olsa katılırdı!

Bakın size bir şey söyleyeyim:

Suriye ordusuna iki tane Tomahawk füzesi sallasınlar, bugün Esad’ı destekleyenlerin çoğunluğu Obama’dan bile hızlı Amerikancı olur…

Suriye’yi biliyoruz, geçelim bunu…

Acilciler’in içine sızdırılmış köstebekler kimlerdi?

Baş köstebek Mihrac Ural…

İkincisi büyük ihtimalle Ali Fuat…

Başka var mı, varsa kimler?

Başka kim Antakyalı MİT Acilcisidir?

Biz mi araştıracağız, yoksa bir başka MİT sorumlusunun daha anılarını yazmasını mı bekleyeceğiz?

Engin Erkiner

Dienstag, 29. März 2011

MİHRAC URAL: İÇİMİZDEKİ KÖSTEBEK

İstanbul MİT Bölge Başkanı Osman Nuri Gündeş’in kitabından Acilciler ile ilgili üç alıntı yapıyorum. Alıntının tamamını okumak isteyenler İbrahim Yalçın’ın ve İrfan Dayıoğlu’nun ilgili yazılarına bakabilirler.(enginerkiner.org)

‘’AŞIRI SOL ÖRGÜTLERDEN ACİLCİLER OPERASYONU
„ İstanbul’da Acilciler’in lideri Erkin ERKİNER diye bir şahıstı. Kendisi Kimya Mühendisiydi. Nebil Rahuma ve Mihraç Ural gibi korkusuz militanları mevcuttu. Bu ilegal örgüt ekibi ana merkez olarak İstanbul’u seçmişti.”
Nuri Gündeş, Mihrac Ural’ın ben dışarıda olduğum dönemde İstanbul ile herhangi bir ilişkisi olmadığını bilmiyor mu? Tabii ki biliyor.
Ek olarak, Mihrac Ural’ın doğru dürüst hiçbir eyleme girmediğini, korkusuz değil tabansız bir militan olduğunu bilmiyor mu?
Tabii ki biliyor.
Zaten Mihrac Ural’ın kendisinin bile doğru dürüst bir eyleme girme iddiası bulunmuyor.
Tek ayağının üzerinde kırk yalan söyleyen ve her şeyi olağanüstü abartan bu zat, kendisi için ancak iki eylemden söz edebiliyor:
Nebil ile birlikte gece karanlığında dağdaki DSİ yazısını değiştirmişler.
Bir de Nebil, Adana’daki ABD Konsolosluğu’na patlayıcı koyarken Ali Fuat ile birlikte gözcülük yapmışlar. Bu eylemde de Nebil’i bırakıp kaçmışlar.
Mihrac Ural’ın girdiği herhangi bir silahlı eylem yoktur.
Antakya çok sayıda kişinin katıldığı dinamit deposu soygununda da bir kilometre ötede “gözcülük” yapar imiş…
Mihrac Ural’ın girdiği bütün askeri eylemleri toplasanız, benim bir Intercontinental’ın kurşunlanması eylemi kadar bile yapmaz.
Solda sıfırdır.
Kendisi söz etmiyor ama, anlaşıldığı kadarıyla biz kurşunlama yaptığımız sırada o zamanki adıyla Sheraton otelinde yapılan MİT Marmara Bölge Toplantısında Nuri Gündeş de bulunuyordu.
“Toplantıyı haber aldılar, oteli şaşırıp ötekini kurşunladılar” diye düşünenler arasında Nuri Gündeş de bulunuyordu.
Nuri Gündeş hiç ilgisi olmadığını bildiği halde neden Mihrac Ural’ı işe karıştırıyor? Sorusunun cevabını yazının sonuna bırakalım ve okumaya devam edelim.
İkinci alıntı:
“Emniyet ekipleri soyguncuları restorandan aldıktan sonra paranın gizlendiği Cihangirdeki eve gittiler. Para torbaları ele geçirilmişti. Ama ne yazık ki soygun elebaşısı olan Nebil Rahuma ile Mihraç Ural kaçmışlardı.”
Nuri Gündeş’in Harbiye Akbank (kendisi Taksim Akbank diyor) soygunu sonrasında verdiği bilgiler yanlış. Bizi burada asıl ilgilendiren, soygun ile hiçbir ilgisi bulunmayan, haberi bile olmayan Mihrac Ural’ın soygunu yapan kadroya karıştırılması…
Dikkatinizi çekerim: Mihrac Ural, sürekli Nebil ile birlikte anılıyor. Halbuki İstanbul’daki hiçbir eyleme Mihrac katılmamıştır. İstanbul’da ne Nebil ile ne de benimle hiçbir eylemi yoktur.
Ben sağlam eylem kadrosu kurarım. Öyle herkesle eyleme girmem. Mihrac Ural ile, kesinlikle banka ya da benzeri bir eyleme girmezdim.
Önceki yazılarımdan birisinde Adana’da MHP binasını bombalamaya teşebbüs eyleminde Mihrac Ural’ın ne kadar gereksiz ve yersiz hareket ettiğini yazmıştım. Herif artist… İlle de kendisini göstermeye meraklı…
Oysa ki, bir eylemin olmazsa olmaz şartı, herkesin kendisine verilen görevi yapması ve kesin zorunluluk olmadıkça bunun sınırları dışına çıkmamasıdır. Eylem disiplini olmayan eylemci eyleme giremez.
Küçük eylemlerde o kadar sorun değildir, ama büyük eylemlerde kayıtsız şartsız eylem disiplini zorunludur. Zira artistlik yapan militan sadece kendisini değil hepimizi tehlikeye atar.
Bu tür tipleri ya eyleme sokmazsınız, yanılıp soktunuz diyelim, sert olarak uyarırsınız, sürdürürse eylemi keser ve daha sonra da bunun hesabını kötü sorarsınız.
Burada oyun oynamıyoruz, bu iş böyledir.
Yukarıdaki sorunun cevabını üçüncü alıntıyı da okuduktan sonra verelim:
“Örgüt içine sızdırılmış eleman kanadı ile tüm hareketleri kontrol altına alınan grubun önemli zarara yönelmelerini önlemek açısından çökertme zamanının hesap edilerek bekleme sürecine girilmiştir.”
Nuri Gündeş, açık olarak, Acilciler’in içine sızdırılmış ajanlar bulunduğunu, bir köstebek bulunduğunu söylüyor.
Bu bilgiyi de 1978 operasyonu öncesi için veriyor.
Bu kişiler kim olabilir?
Mihrac Ural’ın bu kişilerin en önemlisi olmasından başka bir ihtimal bulunmuyor.
Bu köstebeklerden birisi, değişik bölgeleri dolaşan yani sorumlu bir kişi olmalı.
Filanca kentteki sorumlu, örgüt hakkında içerden bilgi almak için yeterli değildir. Zira bölgeler arasında bağlantı oldukça zayıftır.
Bu nedenle en önemli kaynak, bölgeleri dolaşan, bütün bölgeleri bilen sorumlu olmalıdır.
O dönemde bu kişi Mihrac Ural’dan başkası değildir.
Mihrac Ural’ın, Nuri Gündeş’in yazısından söz ederken “örgüt içine sızdırılmış eleman kanadı”ndan hiç söz etmemesi de özellikle ilginçtir.
Dikkatinizi çekerim: Nuri Gündeş, “eleman” demiyor, “eleman kanadı” diyor. Yani sızdırılmış eleman sayısı birden fazladır.
Birisinin Fuat Çiler olduğu anlaşılıyor.
Muhtemelen başkaları da vardır.
1977 yılında İstanbul’da bizi bulamayan MİT, Antakya’ya gitmemizi fırsat bilerek, bizi bu kentten itibaren takibe alır.
Mihrac Ural 1978’de değil, daha öncesinde MİT ile birlikte çalışmaktadır.
MİT ile ilişkin nasıl ve ne zaman başladı Mihrac Ural?
Anlaşılan yakında ANTAKYA MİT ACİLCİLERİ başlıklı bir yazı hazırlamamız gerekecek…
Şimdi sorumuzun cevabına gelebiliriz:
Nuri Gündeş, Mihrac Ural’ı ilgisinin bulunmadığı eylemlere karıştırarak ve ek olarak da bu eylemlerde Nebil Rahuma ile yan yana koyarak, kendisine teşekkür ediyor.
Nuri Gündeş, Mihrac Ural’a MİT’in son kıyağını yapıyor.
Bu sitede açıklanan gerçek örgüt tarihi sonucu Mihrac Ural bu tarihten silindi.
MİT VE MUHABARAT AJANLIĞI ORTAYA ÇIKTI
MİT-MUHABARAT-MİHRAC dediğimizde gerçeği 12’den vurmuşuz.
Nuri Gündeş, Mihrac Ural’ı biraz olsun kalkındırmak istiyor.
Mihrac Ural’ı değil kendisinin, İnönü’nün bile kurtaramayacağını biliyor.
Yine de son kıyağını yapıyor!
Kıyak yaparken, “örgüt içine sızdırılan eleman kanadı”ndan da söz ederek zaten bilinen bir gerçeğin iyice ortaya çıkmasını da sağlıyor.
Ve Mihrac Ural, Nuri Gündeş’in kendisine “korkusuz eleman” demesinden övünme payı çıkarıyor.
Değişik arkadaşların söylediği doğrudur: Biz bu adamın bu kadar zavallı bir tip olduğunu bilmiyorduk!
Öğrenin işte!
Önemli bir iş daha yaptık ve Nebil Rahuma’yı Mihrac Ural’ın pis isminden kurtardık.
Nuri Gündeş, Mihrac Ural’ı Acilciler tarihi içinde öne itmek istiyor.
Bu amaçla kendisini katılmadığı eylemlerde varmış gibi gösteriyor.
Bu eylemlere Nebil ile birlikte katılmış gibi gösteriyor.
Mihrac Ural’ın da belirttiği gibi, Nuri Gündeş bu siteyi izliyor ve “yandı bizim oğlan” diyerek imdada koşmaya çalışıyor.
Antakya’yı iyi bilen arkadaşlar ANTAKYA MİT ACİLCİLERİ üzerine çalışmaya başlasınlar derim.

Engin Erkiner

Sonntag, 27. März 2011

NURİ GÜNDEŞ VE İÇİMİZDEKİ HAİN MİHRAC URAL

Sonun başlangıcındayız. Adım adım ilerledik ve yüze yüze kuyruğuna kadar geldik. Doğru yolda olduğumuzu biliyorduk. Yüzlerce yoldaşımızın bugüne kadar anlattıkları, ortada olan belgeler, olayların gelişim seyri vb, bizi hep aynı kapıya çıkartıyordu.
Tedbirsizlik, amatörlük ve bunlara bağlı olarak yaşanan kimi talihsizlikler biryana, 1977 tarihinden başlamak üzere, 1978 ve 1979 darbelerinin nedenleri artık anlaşılmıştır.
Önce Hanefi AVCI, ardından da O.Nuri GÜNDEŞ’in anı kitapları, birçok şeyi yanlış yazmalarına ( veya gizlemeye çalışmalarına) karşın, önemli ip uçlarıyla doludur.
Hanefi Avcı’yı daha önce yazdım. Hanefi AVCI ve Bizim(!) kandırılmış ve ucuza kapatılmış Beşir KANMAZ (Şerif) ın, Silifke olaylarındaki rolü biliniyor.
O.Nuri GÜNDEŞ’in kitap’ında haberim yoktu. Mihrac Ural’dan öğrendim ve hemen Türkiye’yi arayarak bir arkadaştan bu kitabı istedim. İkinci günü, kitapta bizimle (Acilciler’le) ilgili bölümler taranarak ulaştırıldı.
Bir önceki yazımda yazmıştım.’’ Bu kitap’ı okuyunuz, çok ilginç şeylerle karşılaşabilirsiniz’’ demiştim. Yanılmamışım(!) Gerçektende son derece ilginç bilgiler oldugunu gördüm.
İrfan Dayıoglu yazdı ama, bir kere de ben yazmalıyım. İrfan başka açıdan değerlendirdi. Ben, daha geniş bir açıdan bakmak istiyorum.
Fazla söze gerek yok. Önce, yazıyı okumalısınız. MİT İstanbul bölge başkanı, O. Nuri GÜNDEŞ bakın neler yazmış.
‘’AŞIRI SOL ÖRGÜTLERDEN ACİLCİLER OPERASYONU

İstanbul’da Acilciler’in lideri Erkin ERKİNER diye bir şahıstı. Kendisi Kimya Mühendisiydi. Nebil Rahuma ve Mihraç Ural gibi korkusuz militanları mevcuttu. Bu ilegal örgüt ekibi ana merkez olarak İstanbul’u seçmişti.
1972 yılında Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesi üzerine THKP-C adına sahip çıkarak faaliyet gösteren gruplar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamışlardı. Bunlardan biride 1973 yılında Yazıcılar, 184’ler, Y grubu gibi isimler alan bir topluluktu. Neticede bunlar birleşip, THKP-C / acilciler adını alan önemli bir örgütü meydana getirdiler.
(Bu boşlukta Yener Orkunoğlu’nun top sakalı fotoğrafı var. Ve altında Engin’in adı soyadı var.)
Bu örgüt, Mihri Belli’nin silahlı devrim stratejisini benimsemişti. Komünist rejmin başlangıcında ana kural olan ve 1917 de Sovyet Rusya’da meydana gelen Bolşevik Halk ayaklanmasını örnek alıyorlardı. Bu stratejiyi gerçekleştirmek için örgütün paraya ihtiyacı vardı. Mihraç Ural Hataylı bir Arap Alevisiydi. Kin ve nefret dolu bir ortamda yetişmişti. Kendilerine özgü sistemlerle silahlı ve gizli bir örgüt olmanın planlarını yapmaya başladılar. Silahlı propaganda dönemi için silahlanmak gerekiyordu. Silah için paraya ihtiyaç vardı. Bunu temin içinde bir banka soymak gerekiyordu. Aralarında bu kararı aldılar. İstanbul’un muhtelif semtlerindeki soyguna elverişli bankaları dolaşmaya başladılar. Soygun için Merter İş Bankasının müsait durumda olduğunu tespit etmişlerdi. Ekip halinde bankaya girerek derinliğine bir inceleme yaptılar. Kaçış yollarını tespit ettiler.
Ankara kadrosundan Hakkı haziran ayı içinde eylemlerde kullanacak bir şoför getirmişti…
Engin Erkiner soygun günü akşamı Cihangirdeki eve gidecek ve orada toplanacaklardı. Belirtilen gün ve saatte yapılan plan gereğince Merter İş Bankası soygunu Muharrem, Ali Nebil ve Mustafa tarafından gerçekleştirildi.
(Bu boşlukta Ali Çakmaklı’nın gençlik fotoğrafı altında Mihraç’ın adı soyadı var.)

Muharrem, Ali, Nebil ve Mustafa paraları saymışlar. Eve gidildiğinde paranın 200.000 TL. olduğunu söylediler. Buradan Mihrac’ın Antakya da ki evine gidildi. Erkiner yanında getirdiği 170.000 Tl. civarındaki parayı malzeme alması için Mihrac’a verdi. Mihrac, orada kaldığı 4-5 gün içinde 400 adet civarında dinamit lokumu, tahminen 150 adet civarında elekt rikli ve normal fünye, 10 kutu 7.65mm. çapında mermi, 8-9 kutu 60’lık, 9’luk, mermi, 2 Adet kalaşnikof marka tüfek, ve bu tüfeğin tahminen 200 adet civarında mermisi temin ederek Engin Erkiner’e teslim etmişti. İstanbul’a döndüklerin de paraları kalmamıştı. Yeni bir soygun için plan yapmayı düşündüler.
TAKSİM AKBANK ŞUBESİNİN SOYULMASI
Planlama için günlerce İstanbul’da dolaştılar. Sonuçta Aksaray ve Taksim semtlerindeki Akbank şubelerinden birini soymak için uygun bir zamanlama ve uygun bir soygun biçimi geliştireceklerdi. MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler. Bütün hazırlıkları tamamlandı. Ertesi sabah soygun yapacak ekip Taksime doğru yola çıktı. Taksime geldiklerinde heyecanları üst seviyedeydi. Bu telaşlı hallerinden belli oluyordu. Tesadüfe bakın ki o sırada Taksimdeki Divan Pastanesinin önünde soygun için karar verdikleri Akbank’ın karşısında bir polis ekip arabası park etmiş duruyordu. Soyguncular bu araçtan ürktüler. O gün soygunu ertelediler. Ama paraya acil ihtiyaçları vardı. Birkaç gün sonra silah için Suriye’den gelen birileriyle Hatay’da buluşacaklardı. Mihraç Ural’ın Hatay’a gidip parayı verip silahları alması lazımdı. Yoksa silah tüccarları bunları sözünde durmamakla suçlayacaklar ve ileriye dönük itibarlarını yitireceklerdi. Ertesi günü ne pahasına olursa olsun artık Akbank soyulmalıydı. Karşı faaliyet Emniyet Müdürlüğü ile koordineli bir biçimde yürütülüyordu. MİT tarafı istihbarat diğer taraf ise icra gücüydüler.
Şükrü Balcı ikinci Şube Müdürlüğü kendisine bağlı olan Emniyet Müdür yardımcısıydı. Genellikle bu gibi örgütlerin faaliyetlerine Emniyet Birinci Şube Müdürü Vural Bey bakardı. Nedense Emniyet Müdürü Nihat Kaner bu görevi ikinci Şubeden sorumlu Müdür yardımcısı Şükrü Balcıya vermişti. Emniyet Midir yardımcısı Şükrü Balcıya soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti. İstanbul Taksim Akbank şubesi, istihbarat elemanları tarafından kontrol altında tutuluyordu. Kontrol ekipleri dikkatle izleme yapıyorlar, aynı zamanda emniyet güçlerini bekliyorlardı. Ama ne gezer… saat 08.15 oldu, ortada emniyet ekiplerinden eser yoktu. Takip şubesi elemanları, sinirlilik psikozuna girmişlerdi. Soygun ekibi herhalde operasyon dışı başka bir mahalde günlerce soygun eğitimi yapmışlardık(!)(bana ait) soygunu bankaya nasıl adapte edeceklerini biliyorlardı.
Ana kasa odasından, banka içindeki üç lokal kasaya para torbalarının geliş saatini iyi belirlemişlerdi. Soygun ekibi sonradan çalıntı olduğunu tespit edilen açık mavi renkli Renault 12 marka bir araba ile gelip içeri girdiler. Telsizle operasyonun gelişimini İstihbarat Bölge operasyon yönetimi tarafından Emniyet birimlerinin müdahalesi için Şükrü Balcı arandı., kendisine ulaşmak mümkün olmadı. Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu. O sırada Taksimdeki ekipten telsizle haber geldi.
(Bu boşlukta İst. Emn. Md. Şükrü Balcının Fotoğrafı var.)
Kaşla göz arasında soygun gerçekleşmişti. Soyguncular ana kasadan veznedarlara torbalarla dağıtılacak paraları silah zoruyla gasp edip kaçmışlardı. Ankara’nın kesin emri vardı. MİT sadece istihbarat yapmakla yükümlüydü. 12 Mart olaylarında kontrespiyonaj dışında icrayı da içine alan bazı olaylara müdahale ettikleri için hayli problem yaşamıştı. Bu yüzden müdahaleyi polis yapmalıydı. Ekip ne yapacakları hakkında emir bekliyordu kendilerine takibe devam emri verildi. Emniyet ekipleri organize bir biçimde müdahalesi için zaman kazanma ihtiyacı içindeydi. Sabah saat 09.00 da Şükrü Balcı emniyet ekibiyle beraber soygun bölgesine geldi ve hareket merkezini aradı takip ekibinden orada kimse olmadığını kendilerine yanlış bilgi verildiğini sitem edercesine vurguluyordu. Çok iyi bir polisti. Böyle fırsatı boş yere kaçırmanın üzüntüsü içinde güya kabahat teşkilattaymış gibi davranarak kendince teselli yolu bulmaya çalışıyordu. Bu da ona göre doğaldı.
Operasyon hareket merkezinden operasyona başlama zamanının belirlenmesinin çoğu zaman kesin olarak mümkün olamayacağı, sabah denince ekiplerin gün ağarırken operasyon mahallinde karargâh kurmaları belirtildi. Operasyon şefi çalınan paranın saklandığı yerin ve adresin belli olduğunu, şu anda örgüt lideri Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişlide bir restoranda birlikte kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi.
Şükrü Balcı rahatlamıştı. Telefonun başında “neredeler” diye çığılık atıyordu. Bulundukları restoran tarif edildi, MİT elemanlarında orada lokantanın çevresinde oldukları, kendisine bildirildi.Engin Erkiner ve arkadaşları rahat ve neşeli bir şekilde yemek yiyor ve çaldıkları paraların kullanma yerlerini hayal ediyorlardı. Tam bu sırada polis baskınına uğradılar.
Emniyet ekipleri soyguncuları restorandan aldıktan sonra paranın gizlendiği Cihangirdeki eve gittiler. Para torbaları ele geçirilmişti. Ama ne yazık ki soygun elebaşısı olan Nebil Rahuma ile Mihraç Ural kaçmışlardı.
YENİDEN TOPARLANAN ACİLCİLERİN İSTANBUL SORUMLUSU ALİ FUAT ÇİLER’İN YAKALANIŞI
Konuşarak örgüte ihanet ettiği gerekçesi ile tekrar toparlanma yoluna girdi. Alına istihbarata göre Bursa kanadı Eşber Yağmur, Ankara kanadı Mihraç Ural’ın örgütlediği Acilciler grubu yeniden organizasyon çalışmalarına başladılar. Örgüt içine sızdırılmış eleman kanadı ile tüm hareketleri kontrol altına alınan grubun önemli zarara yönelmelerini önlemek açısından çökertme zamanının hesap edilerek bekleme sürecine girilmiştir. Ali Fuat’ın her türlü faaliyeti tespit edilip bir plan dâhilinde operasyon düğmesine basılmıştır. Acilciler örgütünün İstanbul liderlerinden Ali Fuat ve eşi Mürüvet Çiler, takip ekiplerince kontrol altındaydı. Ama bir ara nerede oldukları tespit edilememişti. Çok az bir da olsa hedef kendini takipten sıyırabiliyordu. Onun için bazen izlemelere ara verilirdi. Ali >Fuat Çiler’in Cerrahpaşa hastanesine gideceği haberi alınmıştı. Bu gidiş bir türlü gerçekleşmemişti. O günlerde İstanbul şehri anarşik faaliyetlerin odağı haline gelmişti. Takip şubesi yetişemez olmuştu. Yeni bir takip ünitesi kurmak zorunda kalınmıştı.
Çare olarak hastanenin karşısında bir yer bulunup oraya yerleşildi.
(Bu boşlukta Ali Fuat Çiler’in fotoğrafı var.)
Buradan izleme daha akıllıcaydı. Böylece personel, araç ve gereçten tasarruf edilecek daha başka faaliyetlere de sıra gelecekti. Ali Fuat hastaneye geldi. Gelişi kadar çıkışı da önemliydi. Çünkü hastanenin birçok kapısı vardı. Diğer kapıların birinden çıkabilirdi.
Hastaneye gelişi kodlu bir şekilde telsizle anons edildi. Yardım ekiplerine ihtiyaç duyulmuştu. Yardıma gelen ekiplerde görev yerinde sıklet merkeziyle kapılarda giriş ve çıkış yerlerinde pozisyon aldılar. Ali Fuat hastaneden çıktı. Aksaray istikametine giden otobüs durağına yöneldi. Çok kısa bir süre sonra belediye otobüs durağına geldi.
Belediye Otobüsüne takip ekibinden iki kişide onunla aynı otobüse bindiler, yakın takibe başladılar. Ayasofya müzesi yakınında otobüsten indi. Sultan Ahmet camisinin yanından ara sokaklardan birine daldı ve bir eve girdi.
Gözetleme ve takip devam ediyordu. Saat tam 18.00 e doğru Ali Fuat evden çıktı, yalnızdı ve huyluydu. Kont Takip yaparak dikkatli bir biçimde bindi. Kadıköy vapur iskelesine geldi, karşıya geçmek için Kadıköy vapuruna bindi. Vapur Haydarpaşa iskelesine de uğruyordu. Ama Ali Fuat Kadıköy’e de gidebilirdi. Her iki iniş iskelesinde de konrol ve izleme ekiplerince hazırlık yapıldı.
Ali Fuat Haydarpaşa iskelesinde indi. Giriş holünde banklar vardı, birçok insan oralarda oturmuşlar, yolcularını bekliyorlardı. Ali Fuat banklardan birine yürüdü, orada gözleri görmeyen beyaz bastonlu zayıf ama uzun boylu biri oturuyordu. Onunla konuşmaya başladı.
Takip elemanları Ali Fuat Çiler’in koluna girip Haydarpaşa gar emniyet amiri Neşet Çoşkun’un odasına götürdüler. Ali Fuat Çiler’in görüştüğü adama dokunulmadı. Hemen izlemeye alındı: Yanında da gençten biri vardı. Her ikisi de vapura binip karşıya geçtiler. Oradan Beyoğlu’na gidip Çiçek Pasajında bir kahveye oturdular. Kör adamın tavırlarından bir lider olduğu tahmin ediliyordu. Bu arada Fuat Çiler emniyet amirinin odasında otururken sandalyenin altına bir banliyö bileti attığı görüldü. Ali Fuat odadan tam çıkış yaptığında sandalyesinin altına attığı banliyö bileti yerden alındı.Bu biletin üzerinde bir telefon numarası, altında ise Bursa yazıyordu.Bursa bölge daire başkanına tefonla bu numaranın kime ait olduğu soruldu. Bu tefonunun Eşber adında iki gözüde birden görmeyen Eşber adlı bir avukata ait olduğu bildirildi. Bu avukat Ali Fuat’ın Haydarpaşa Gar’ında konuştuğu adamdı.
Ali Fuat Çiler gözaltına alınmıştı. Kör Avukat Eşber önem kazanmıştı. Takip ve kontrolü daha etkin bir biçimde sürdürüldü. Avukat Eşber’i Beyoğlu Çiçek pasajında kontrol altında tutan ekip şefine durum iletilmiştir. Ekip şefi ise entresan bir haber vermişti. Kör Avukat görmeyen gözleri ile tavla oynuyordu. Bu olay ekipler arası sanki bulmaca çözümüne dönüşmüştü. Eşber hissi sayesinde mi bu oyunu oynamaktaydı? Bir hayli örgüt elemanı çözülüp ele geçirildi. Bu örgüt elemanlarından Rahuma İstanbul Bahçelievler de polisle çatışmada hayatını kaybetti. Onlar fikir mücadelesi yerine çatışma yolunu seçmişler, mücadeleleri için hedefe ulaşmada soygun dâhil her şeyi mubah saymışlardı. Eşber, Avukat olmasına rağmen bir sürü suçların içine girmiştir. En azından Anayasal düzeni değiştirmek için örgüt kurmaktan arkadaşlarıyla ağır suç işlemişlerdir.
(Burada Nebil Rahuma’nın meşhur fotoğrafı vardır.)
Bu yazı sayfa 280 ile 288 arasında fotoğraflar ile beraber Osman Nuri Gündeşin İHTİLALLERİN VE ANARŞİNİN YAKIN TANIĞI kitabından alıntıdır.’’
Evet, MİT’ci Osman’ın yazdıkları bunlar.
Bizim(!) soytarımız Mihrac URAL bu kitabı okumuş olmalı ki, tamamını değil, bir kısmını almış. Aldığı alıntılarla beni suçlama(!) cesaretini gösteriyor.
Mihrac Ural’ın, kesip kırpmak suretiyle yaptığı alıntıyı da, bir kez daha, olduğu gibi aşağıya aktardıktan sonra asıl konuya gireceğim.
Hatırlayalım, Mihrac Ural ne yazdı?
“MİT İstanbul bölgesi ilgilileri bu soygun kararını önceden haber almıştı ve bu soygun ekibinin hareketleri kontroldeydi ve nihai olarak Akbank Taksim şubesini soymaya karar verdiler… Emniyet Müdür yardımcısı Şükrü BALCI’ya, soygun yapılmadan bir gün önce soygunun sabah saatlerinde yapılacağı haberi iletilmişti… Olay MİT elemanları tarafından izleniyor ve devamlı olarak koordinasyon sağlanıyordu… Operasyon Şefi çalınan paranın saklandığı yeri ve adresinin belli olduğunu, şu anda Engin ERKİNER’in biri erkek diğeri kız, iki arkadaşıyla Şişli’de bir restoranda, kuru fasulye ve pilav yediklerini kendisine söyledi…” ( O.Nuri Öndeş, “İhtilallerin ve Anarşinin Yakın Tanığı” s:283-85 )
Mihrac Ural, Nuri Öndeş’in kitapından bu alıntıyı yaptıktan sonra yorumunu da yapmış.
Bakın ne yazmış( !)

‘’ Buradan da anlıyoruz ki, İbrahim Yalçın, adım adım tüm bilgileri MİT’e taşımış. Öndeş’in açıklamaları aynı zamanda uzun zamandır, İbrahim Yalçın’a sorduğumuz ve cevabını vermekten korktuğu “ne zamandan beri MİT’le çalışıyorsun?” sorusunun cevabı da bulunmuş oldu.

İbrahim Yalçın, İtirafçı Engin Erkiner tarafından örgüte sızdırıldığından beri MİT’le çalışmaktadır.

Artık oyun bitti, THKP-C( Acilciler)’e musallat olan köstebek, bir yandan kendi el yazısı itiraflarıyla, diğer yandan şeflerinin açıklamasıyla ahlaksız bir ajan olduğu yeterince gösterilmiş oldu.’’( Mihrac Ural)
GÖZÜNÜZ AYDIN ACİLCİLER… !
Evet, ACİLCİLER’in gözleri aydın olsun. İşte gördünüz. MİT’ci O.Nuri GÜNDEŞ’in anı kitabında, Acilciler’ile ilgili bölümü, noktasına virgülüne dokunmadan oldugu gibi koydum, okudunuz. Bizim soytarı Mihrac URAL’ın da bu bölümden aldıgı alıntıyı da koydum. ( Dikkat ediniz, Mihrac Ural bu alıntıyı oldugu gibi koymamış, neden koymamış? Biraz sonra neden koymamış olduğunu yazacağım) Karşılaştırınız.
Mihrac Ural ne diyor ? Anlaşıldı( !) diyor.’’ İbrahim YALÇIN’ın tüm bilgileri önceden MİT’e verdiği böylece ispatlanmış) oldu’’ diyor
Biz üç senedir ne yazıyorduk ? ‘’1977 agustos darbesinde, takip edildiğimizi, önceden fotograflarımızın çekilmiş oldugunu’’ yazmıyor muyduk ? Yazıyorduk. Sadece biz yazmadık. 1977 Agustos operasyonunda yakalanan tüm yoldaşlar bu olayı biliyorlardı. Fotoğraflarımızı çekildiğini, banka önlerinde, Nebil Rahuma’nın koltugunun altında, kaldırıma düşen MAT marka otomatik silahın şarjör’ünün düştüğü anda, Nebil yoldaş’ın eğilerek bu şarjörü yerden alırken bile resminin çekildiğini yazmadık mı ? Bu operasyonda yakalanan tüm yoldaşlar bu fotoğrafları görmediler mi ? Gördüler.
1977 operasyonunda bilmediğimiz tek bir şey vardı.
TAKİP NE ZAMAN VE NEREDE BAŞLAMIŞTI..?
Evet, bilmediğimiz tek şeyin, takip olayının nerede ve nasıl başlamış olduguydu. O. Nuri GÜNDEŞ’ten bunu ögrendik.
Mihrac Ural’ın yazılarını takip ediniz. Her yazıda bir iz bırakıyor(!) daha önce ne yazmıştı? Dikkatlerden kaçtıysa hatırlatayım. ‘’ Akbank Harbiye Şb soygununa kadar yapılan eylemlerden polis’in hiçbir haberi yoktu’’ demiyor muydu? Akbank Harbiye’den aylar once yapılan Merter soygununun detaylarını O.Nuri Gündeş anlatıyor. Merter eyleminde alınan paralarla Hatay’a, Mihrac Ural’ın yanına gidildiğini anlatıyor ve ilginç olanı da, Mihrac Ural’ın, Engin Erkiner’den aldıgı 175 bin tl karşılıgında verdiği dinamit vb patlayıcıların detayına(!) varıncaya kadar yazıyor.
Burada Mihrac Ural’a bir soru soracagım. Söyle bakalım. O.Nuri GÜNDEŞ bunu nereden biliyor.
Erkan Ulaşan yazmıştı. Mihrac Ural’ın Engin Erkiner’e Hatay’da verdiği dinamit ve diger patlayıcıların, Hatay’da bir dinamit deposunda Hatay’lı yoldaşlar tarafından kamulaştılırdıgını yazmıştı. Mihrac Ural, örgüt üyelerinin kamulaştırdıgı bu patlayıcıları İstanbul örgütüne 175 bin TL karşılıgında SATTI. O zaman, İstanbul örgütüne para karşılıgı verilen bu malzemelerin kaçakcılardan satın alınmak suretiyle temin edildiğini söyleyen ve parayı alan Mihrac Ural’dı. Biz Mihrac Ural’ın örgüt içi ticaret yapan bir hırsız oldugunu yazmamış mıydık ? Yazmıştık. O.Nuri Gündeş Hatay’da Mihrac Ural tarafından İstanbul örgütüne verilen bu dinamit ve diger patlayıcıları detaylarına varıncaya kadar nereden biliyor acaba ?
Sadece bu kadarla kalsa iyi. O.Nuri Gündeş çok açık yazıyor. 1978 operasyonunda ‘örgüt içine sızdırılan muhbir’den haberleri alıyorduk’ diyor.
Mihrac Ural, O. Nuri Özdeş’ten alıntı yaparken bu bölümü neden aktarmıyor? Aktarmıyor çünkü, kıçı açıga çıkacak da o bakımdan aktarmıyor.
Bu örgüt tarihinde yenilen en büyük darbe, Yakalananlar arasında Mihrac Ural’ın da oldugu 1978 darbesidir.
Samsun, İstanbul, Bursa ve Ankara’da devam eden darbenin başlangıcı Hatay’ın SAMANDAG ziraat bankası eylemine kadar gelip dayandıgı biliniyor. Bu operasyonların tamamında toplam 70’e yakın insan tutuklanmıştır.
(İstanbul’da Nebil Rahuma yoldaş da bu operasyonda ele geçirilmiştir.)
Mihrac Ural, neden hep özellikle 1977 Ağustos operasyonunu öne çıkartıyor? Ağustos 77 operasyonu sadece İstanbul’la sınırlı kaldı ve toplam 10 kişi tutuklandı. Tutuklanan kişilerin 6’sı da kısa zamanda bırakıldı.
1978 operasyonu öyle mi? 70’den fazla kişi yakalandı ve bunların pek çogu yıllarca hapis yattı.
O.Nuri Gündeş’ı dikkatle okuyunuz. ALİ FUAT ÇİLER’den uzun uzun bahsediyor. İstanbul sorumlusu olduğunu söylüyor. Eeee sonra ne oldu? Soruyorum. Ali FUAT ÇİLER bu operasyonda ne kadar içerde kaldı? Benim bildiğim Ali Fuat ÇİLER’in, yakalandıktan kısa sure sonra AMASYA cezaevinde benim ziyaretime geldiğidir.
Ali Fuat Çiler, nasıl tahliye oldu? Sahi nasıl tahliye oldu? Ben merak ediyorum.
Mihrac Ural, Ali Fuat Çiler’in ser verip sır vermediğinden(!) bahsetmiyor mu? Evet bahsediyor. İyi de, İrfan Dayıoğlu, kendi evini polise veren kişinin Ali Fuat oldugunu söylemiyor mu? Söylüyor. O halde biz kime inanacağız?
Ser veren ama sır vermeyen(!) Ali Fuat Çiler’in polis ifadesi nerde diye soruyoruz, tık yok. Bre insafsız adam. Ali Fuat Çiler’in yakalanır yakalanmaz bülbül kesildiğini bilmeyen Acilci var mı? Sen kimi kandırmaya çalışıyorsun. Mihrac Ural’ın, Ali Fuat Çiler’i bu kadar göklere çıkartmak istemesinin bir anlamı olmalı.
Düşününüz bakalım. Amaç ne?
O.Nuri Gündeş ne yazıyor? Adamcagız açık yazmıyor mu? ‘’ içlerinden bilgi alıyorduk, ‘’zararlı olacaklarını tahmin eder etmez operasyon yaparak engelliyorduk’’ demek istiyor. 1978 tarihinde ben 9 aydır içerdeydim. Ali Sönmez, Muharrem Kaya, Engin Erkiner içerdeydik. Sahi bu adam kimden bilgi alıyordu. Ali Fuat’ı bir ara kaybetmişler ama, kısa zaman sonra gelen bilgi üzerine yeniden takip etmeye başlamışlar. O.Nuri bunu söylemiyor mu? Söylüyor. Peki Mihrac Ural, O.Nuri’den aktarma yaparken burayı neden yazmıyor dersiniz? Hiçbir art niyet taşımaksızın soruyorum. Neden bu bölümü atlıyor?
Bekleyin daha bitmedi.
O.Nuri GÜNDEŞ denilen MİT’ci, Mihrac Ural’ı Harbiye Akbank eylemine sokuyor(!) ve korkusuz militan(!) diye bahsediyor. (Gündeş, Taksim Akbank diye yazıyor ve yanlış yazıyor.) Mihrac Ural’da hemen orada durumdan vazıfe(!) çıkartarak, sözüm ona mütevazi bir kılıga bürünüp bu benim görevim demek istiyor. Korkusuz(!) oldugunu ima ediyor. Vah vaaah. Ne günlere kaldık.
Kılavuzu O.Nuri GÜNDEŞ olan Mihrac Ural’ın burnu da zaten bu nedenle boktan çıkmıyor ya…
Mihrac Ural’ın Akbank Harbiye eyleminde olmadığını O.Nuri Gündeş bilmiyor mu? Biliyor elbette. Biliyor da, Mihrac’ın yanına Sevgili Nebil’in de adını yazarak ‘’ korkusuz militanlar’’ kaçtı(!) diye küçüçük aklı ile karartma yapıyor.
Çok ilginç ve ilginç oldugu kadar da düşündürücü değil mi?
O.Nuri Gündeş, Ali Fuat Çiler gibi bir adamı uzun uzun anlatıyor ve nasıl takip edildiğini, nasıl yakalandığını anlatıyor ama, Mihrac Ural’ın nasıl ve nerede yakalandıgını yazmıyor.
Ben sorayım. Bir kaç defa sordum cevap alamadım ama bir kere daha sorayım(!)
Mihrac Ural nerede yakalandı?
Mihrac Ural’ı kim ele verdi?
Mihrac Ural nasıl takip edildi?
Mihrac Ural’ın Samsun’da İbrahim Evren’le birlikte yakalandıgını Milliyet gazetesinden belgeledim. O hala Ankara’da yakalandıgını yazıyor. Ben Ankara’da yakalanmadı demedim ki zaten. Ankara’dan once Samsun’da yakalandıgını söylüyorum. Ben söylemiyorum üstelik, Milliyet gazetesinde çıkan haberi yayınlıyorum. Neden tek kelime sesini çıkartıp yalanlayamıyor da her seferinde es geçiyor?
Es geçmek zorundadır. Samsun’da yakalandı. Polisle anlaştı. Acilciler’i ehlileştirmek ve tasfiye etmek için söz verdi. Karşılığında az bir ceza ile kurtulacağı sözünü aldı. İlk iş olarak İstanbul davasında tahliye edildi. Fakat ardından gelen yüze yakın kişinin ifadeleri sonucu kolay kolay çıkamayacagı anlaşıldıgında da, 12 Eylül’den kısa zaman once Adana’da yol verildi.
Niğde Cezaevi cumhuriyet savcısı söylüyor. ‘’Niğde’den Adıyaman cezaevine nasıl ve kim tarafından nakledildiğini sorun’’ diyor. Kime diyor. İstanbul’da kapı komşusu olan eski bir yoldaş’a (M’ye) söylüyor. Daha ne diyecek ki adam(!)
Mihrac Ural yakalandığı zaman Hatay’a (memleketine) götürülmedi. Neden götürülmedi peki? Sorduk. Cevap verdi. ‘’Hatay’da deşifre değildim’’ demedi mi? Dedi. O.Nuri GÜNDEŞ yazıyor işte. Hatay’da Mihrac Ural’dan şu kadar silah ve mühimmat aldılar’’ diyor. Ayrıca deşifre oldugu için Adana’ya geldiğini , Adana’da kaldıkları ev basıldığında da İstanbul’a geçtiklerini sonradan kendisi itiraf da etti. O halde daha nasıl direniyor? Hatay’a götürülmediğini neden izah edemiyor ve hep yalan üstüne yalan söylüyor. Bunun bir anlamı olmalı. Ciddi bir anlamı olmalı.
Son günlerde Hasan GENÇOGLU ile iştigal ediyor. Hasan için Stalin diyor. Tek kelime konuşmayan kahramanımız diyor.
Hasan Gençoglu’nun adını duydum kendisini tanımam. Bir soru soracagım. Hasan GENÇOGLU’nun polis ifadesi var mı?
Gerçekten merak ediyorum. Hasan GENÇOGLU’nun polis ifadesi var mı? Yoksa onun da polis ifadesi Mihrac ve Ali Fuat Çiler’inkiler gibi merkez arşive kalkmış(!) kimseye verilmiyor mu?
O.Nuri GÜNDEŞ’in sözlerinden anlaşıldıgı kadarıyla, içimizdeki şeytan bir değil, birden çok.
Bu bakımdan, Mihrac Ural’ın överek bitiremediği kadim dostları töhmet altındadır.Bu kişilerden Şerif biliniyor. Ali Fuat Çiler için pek çok şey söylemek mümkün. Örnegin,1978 tarihli yakalanması ve sonrası gelişmelerle ilgili neden yalan söylüyor? Neyi niçin gizlemeye çalışıyor? Açık konuşmalıdır. 1978 operasyonunda yakalandıktan kaç ay sonra tahliye oldu? Amasya cezaevine beni ziyarete geldiğini yazıyorum sesini çıkartmıyor. Neyi gizlemek istiyor?1978 den başlamak üzere 10 yıl hapis yattım dediği yazıldı. Bu açık bir yalandır.
Mihrac Ural, yıllarca tek kelime konuşmadığını, direndiğini, ser verdiğini ama sır vermediğini(!) yazdı durdu. 30 sene örgüte yalan söyledi. Takip edildiğini hepimizden sakladı. Bunları neden yaptı?
Mustafa Burgaz, Ankara’da takip edildiklerini Mihrac’ın bildiğini söylerken Mihrac neden inkar ediyor?
Samsun yakalanması açığa çıkar diye mi?
Samsun operasyonunda yakalanan yoldaşlar açık olmalıdırlar. Nasıl yakalandılar? Mihrac Ural gerçegini bilmemeleri imkansız. Neden konuşmuyorlar?
Aynı şey, Bursa operasyonun da yakalanan yoldaşlar için de geçerlidir.
İstanbul’da Nebil Rahuma yoldaş’ın nasıl ve kim tarafından ele verildiği biliniyor. Mihrac Ural gerçeği bu konuda yeteri kadar açıklandı.
Mihrac Ural’ın ‘’ben kimseye pusula yazmadım, o zaman bizde pusula ile haberleşme olmazdı’’ darken, yalan söylediği Mehmet AVAN’ın anlatımlarıyla açıkca tekzip edildi. Mektup ve pusula yazarak insanların takip ettirilmek istendiği konusunda elimizde yeterince bilgi, belge ve anlatım mevcut.
Suriye’den ülkeye dönen yoldaşların gelmeden önce İHBAR EDİLDİKLERİ de çok açık. Bu konuda da net bilgilerimiz var.
Kayseri bölgesinden bir yoldaşın anlatımları bu konuda kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıktır. Suriye’den ülkeye (memleketi kayseri’ye) gelmeden bir gün once, ne zaman geleceğinin Kayseri’de bir MİT görevlisinin eşi tarafından, yoldaşın kız kardeşine, (gelen kişinin kardeşi oldugunu bilmeden )‘’Yarın, Suriye’den buraya bir anarşist geliyormuş’’ demesi, örgütsel durumumuzun ne derece kontrol altında olduğunun en açık göstergesidir.
Mihrac Ural’ın bütün bunları bilmiyor olması mümkün mü?
Önüne gelene MİT’tir, işbirlikcidir, itirafcıdır diye çamur atarak aradan sıyrılmaya çalışması elbette anlaşılıyor. Bunu bilmeyen Acilcinin olmamasına ragmen, bir çok şeyi bildikleri halde susanların, neden susuyor olmaları da düşündürüdcüdür. Düşündürücüdür çünkü, bu arkadaşlarımızın önemli bir bölümü, poliste iyi bir sınav vermediler. Mihrac Ural hakkında konuştukları taktirde, polisteki durumlarının Mihrac tarafından kullanılacağı ve zor duruma düşecekleri kaygısıyla hareket ediyorlar.
Başka bir kısım eski arkadaşlar ise, herşeye ilgisiz olduklarından olsa gerek ‘’ amannn sendeci’’ bir anlayıştan hareket ederek susmayı tercih edenlerdir.
Yanılıyorlar ama kendileri bilirler.
O.Nuri Gündeş konuşuyor. Hanefi AVCI konuşuyor. Ne güzel, yakında tüm MİT’ciler, İt’cilerin daha çok konuşacagı da anlaşılıyor. Hiçbir şey gizli saklı kalmayacak ben buna eminim. Varsın konuşması gerekenler konuşmasınlar. Gün gelecek konuşmak zorunda kalacaklardır. Ugruna (bir zamanlar’da olsa) mücadele ettikleri davanın ihanete ugradıkları kesitlerini, ‘’yeter artık’’ diyerek anlatacakları günlerin uzak olmadığına olan inancımı korumaya devam edecegim.
Mihrac Ural’ın, içimizdeki şeytan oldugunu yazdığım zaman bir çok arkadaş bu sözüme kuşku ile bakmıştı. Şimdi farklı düşünüyorlar. Bir sure sonra daha da farklı düşüneceklerdir. Tekrar tekrar söylüyorum. Yazılanları dikkatle okuyunuz. Mihrac Ural’ın bir değil, birden çok ‘’kırılma noktası ‘’oldugunu göreceklerdir.
Ali HAMAM (Ali Bozca) olayı bunların en önemlileri arasındadır. Ali Hamam’I savunurken(!) ne yazdıgını fark ettiniz mi? ‘’Ali Hamam zavallı bir adamdı diyor’’ ‘’ yakalanırsa bilgi vermemek için üzerinde telefon(!) bile taşımazdı’’ diyor. Düşünebiliyor musunuz. Ali Hamam, 1987 tarihinde tedbir olarak üzerinde telefon(!) bile taşımazmış.
Beyinsiz adam. 1987 tarihin’de Türkiye’de değil, Suriye’de değil, dünyanın neresinde kim üzerinde telefon taşıyordu ki, Ali HAMAM taşısın. O tarihte, üzerinde taşınabilecek telefon mu vardı ki taşımasın. Yazılanları dikkatle okuyun derken bunlara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Mihrac URAL’ı defalarca çağırmamıza ragmen, Komisyon önerimiz’den öcü gibi korkup kaçtıgını ve önerimizi duymamazlıktan geliş nedenlerini şimdi anladınız mı?
Gözünüz aydın Acilciler, biz, hepiniz adına bu soytarıyı çırılçıplak ettik.
Az kaldı ama bitmedi. Bekleyin. kulaklarından tutup önünüze atacagız. Yüzüne tükürmek size düşüyor…

İbrahim Yalçın

Mittwoch, 26. Januar 2011

MİHRAC URAL VE BEYLERDERESİ İHBARI

Konuyla ilgili olarak 30.8.2010 tarihinde “Sakla samanı gelir zamanı” başlıklı bir yazı yazmışım.
Bu yazıyı okumuş olanların yeniden bakmaları gerekmiyor. Eğer okumamış iseniz, benim yazılarım arasında http://enginerkiner.org (okuduğunuz yazı yayınlandığı sırada) 104 numara idi.
Kısaca özetlersem:
Mihrac Ural, benim Beylerderesi’nde öldürülen üç yoldaşın yerini ihbar ettiğimi, evli olduğum İlker’in ablasının da bana “sen katilsin” dediğini, benim de bunun üzerine onu sokağa attığımı yazmıştı.
Geçen yıl ya da Beylerderesi’nden 34 yıl sonra bu büyük gerçeğe nasıl ulaştın, hangi kanıta dayanıyorsun, diye sorarsanız, kanıtı filan yoktu.
Benim cevap vermemi istiyor ve ardından da kanıtları sıralayacağını söylüyordu.
Bilinen numara…
Sen konuş ben senin söylediklerinde çelişki arayıp kanıt üreteyim…
Olmadı tabii…
Herife bir cevap verdim, nutku tutuldu, arkasına bakmadan dönüp kaçtı.
İlker’in ablası Beylerderesi’nden sonra altı yıl benimle evli kalmıştı.
Mihrac Ural’da bulunmaz ama başka insanlarda onur diye bir şey vardır.
Sorarlar: “Hanım hanım, kardeşinin katiliyle altı yıl nasıl evli kaldın?” diye…
Ötesini yazmadım, bu kadarı yeterdi…
Mihrac Ural bir daha bu konuyu açmadı…
Ama olmaz ki!
Bu kadar ciddi bir iddia ortaya atılıp, tutmayınca da susulmaz ki…
Mesele belli aslında…
Hesabı şuydu: Böyle dersem acaba etkilenir mi? Konuyu saptırabilir miyim?
Yapamadı…
Mihrac Ural sadece devrimcilerin katili, Muhabarat elemanı, MİT işbirlikçisi, örgüt parasının hırsızı değildir….
MİHRAC URAL PUŞTUN TEKİDİR…
Bu tür bir davranış gösteren insana başka ne söyleyebilirsiniz?
Ve bu puşt, bu tür yöntemlerle, anlı şanlı güney bölgesini yıllarca susturmayı da becerdi.
Karşısında sustuğunuz adam bari adam olsa…
Tek sermayesi pislik yapmak olan puştun teki…
Ne devrimcisi, karşımızdaki adam bile değil…
Bazı arkadaşlar pisliğe bulaşmak istemedikleri için susmuşlar, öyle diyorlar…
Boş versenize siz…
Herife bütün pisliklerini tek tek yedirdik.
Bu arada galiba başka pislikler de bulacağız.
Onları da yediririz.
Bu alışkanlığımız 1974’ten kalmadır.
Bu örgüt, sonradan devrimci hareketin en büyük örgütü olacak olan Devrimci Yol ile gırtlak gırtlağa boğuşularak kuruldu…
Kuştan korkan darı ekmez…
Mihrac Ural kuş bile olamadı…

Sonntag, 16. Januar 2011

MİHRAC URAL VE KÜRT HALKINA İHANET

„devrimin en temel ihtiyacı daha çok özgürlük ve demokrasidir….
çağımızda devrimci olmak demokrasi ve özgürlüğün alanlarını sonuna kadar genişletme mücadelemiz de yer almak demektir…’’


diye buyurmuş Mihrac Ural…

Yukarıdaki belirlemenin teorik sefaletini geçelim.
Aslında teorik sefalet bile denmez. Teorik bir paçavra…
Bunun yerine şunu soralım:
Madem böyle bir görüşün var, neden yapmıyorsun?
30 yıldır Suriye’de yaşıyorsun.
Suriye’de yaşayan Kürtlerin daha çok demokrasi ve özgürlüğe fazlasıyla ihtiyacı var.
Türkiye’deki Kürtlerden daha çok ihtiyaçları var.
Bu ülkedeki Kürtlerin yaklaşık yüzde 20’si nüfusa kayıtlı bile değil. Başka bir deyişle ülke vatandaşı olarak sayılmıyorlar, kimlikleri yok. Bu ülkede yabancı bile değiller.
Türkiye Cumhiyeti tarihinde Kürtlere yönelik en ağır baskı dönemlerinde bile böyle bir yönteme başvurulmadı. Ülkede yaşayan Kürtlerin elinden vatandaşlıkları alınmadı.
Suriye’de ise alındı…
Kimisi –Mihrac Ural gibi- Cemil Esat gibi dayısı sayesinde 6 ayda ülke vatandaşı olur, binlerce Kürt ise bu ülkede doğup büyümelerine rağmen, sakıncalı görüldükleri için vatandaşlıkları ellerinden alınır.
Bir ülkede yaşayan insan vatandaşlıktan çıkarılır mı?
Suriye yapar…
Sadece bir kişiye değil, binlerce kişiye yapar.
Mihrac Ural, Lazkiyeli soytarı, madem daha fazla demokrasi ve özgürlük olmasını savunuyorsun, devrimci olmayı da en başta buna bağlıyorsun, bunu en başta 30 yıldır yaşadığın ülkede, Suriye’de savunsana…
Hariçten gazel okumak kolay…
Türkiye’de Kürtler ve Araplar için anadil eğitimini savunuyorsun.
Güzel de, aynısını neden Suriye’deki Kürtler için de savunmuyorsun?
Suriye’de son olarak Kürtçe’nin açık kullanımına yönelik yeni yasaklar getirildi.
Protesto etsene!
„Hangi devirde yaşıyoruz, insanlar anadillerini özgürce kullanmalıdır. Anadilini okulda öğrenmek herkesin hakkıdır“ desene…
Diyemezsin… Muhabarat kafanı koparıverir…
Mihrac Ural devlete karşı mücadele edermiş!
Yanlış anlamayın, 30 yıldır yaşadığı Suriye’deki despot devlete karşı değil…
Sınır ötesindeki devlete, mesela Türkiye Cumhuriyeti’ne ya da başka bir devlete karşı mücadele eder…
Onun demokratlığı falan sınır ötesidir. Sınır içinde hiç bir halt edemez.
Başkasına, Türk şovenisti, der.
Kendisi Arap şovenistinin Allahıdır!
Orasını karıştırmayın!
Mihrac Ural sadece sınır ötesine havlar…
İçerde haddine mi düşmüş…
„Çağımızda devrimci olmak“ diye buyurduğunda, siz bunu, „Suriye dışında devrimci olmak“ diye okuyun.
Mihrac Ural her yerde devrimcidir!
Sadece Suriye’de değildir…
Mihrac Ural sadece Acilciler’e değil, Kürt halkına ve Suriye’deki öteki yoksullara da ihanet etmiştir.
Tek derdi örgütten çaldığı yüksek miktarda parayı korumaktır.