Montag, 8. November 2010

MİHRAC URAL AJANDIR VE BİR AJANA NE YAPILIR, BİLİYOR

Sürekli olarak yeni adımlar atıyoruz. Yeni adımlar zor olmuyor, zira büyük bir bilgi birikimimiz var. Her yeni bilgi, elimizdeki büyük bilgi birikimiyle birleşiyor, bu durum ayrıntıların da ortaya çıkmasını sağlıyor.
Bilgilerin ışığında önceden sormadığımız ya da sormayı düşünemediğimiz soruları soruyoruz.
Tablo gittikçe daha fazla şekilleniyor:
MİHRAC URAL İÇİMİZE SIZDIRILMIŞ BİR AJANDIR.
MİHRAC URAL POLİSTİR.
Maskesinin indirildiğini, gerçek yüzünün artık saklanamayacak kadar açık olarak ortaya çıktığını gören Mihrac Ural, resmen ağzından köpükler saçarak saldırıyor.
Bu, iyi bir gelişmedir.
İyi yere vurduğumuzu gösterir. Çabalarımızın başarılı olduğunu gösterir.
Sadece bir ajanla değil, ne kadar kalitesiz, ne kadar aptal bir kişiyle, aptallaşmış bir kişiyle karşı karşıya olduğumuz daha fazla ortaya çıkıyor.
Sanıyor ki, aklıma geleni söylersem, karşımdakileri onların hayal bile edemeyecekleri şeylerle suçlarsam, onları sindiririm…
Yıllardan beri aynı yöntem…
Yıllarca bu yöntemi kullanarak konuşanları susturabildi.
Susmayanları infaz etti.
Örgüt içi infazlar bu amaçla yapıldı.
Korku saçmaya çalıştı…
Bunların hepsi bitti.
Mihrac Ural’ın kağıttan bir kaplan bile olmadığı, demagoji, yalan ve palavra ötesinde hiçbir dayanağının bulunmadığı iyice anlaşıldı.
“O ancak garsondan hesap sorar” demiştim.
Anlaşılan bunu bile yapacak hali kalmadı.
Biz, onun bizi çekmek istediği düzeye inmeyeceğiz.
Mihrac Ural’ı anlıyorum…
Ağzından köpükler saçarak saldırmaktan başka çaresi bulunmuyor.
Sonuna kadar saldırmak zorunda, başka çaresi yok…
Otuz yıl eski gerçekler ortaya çıkarıldı:
MİPRAC URAL İÇİMİZE SIZDIRILMIŞ BİR AJANDIR.
MİHRAC URAL POLİSTİR.
Devrimci örgütlere sızan polislere ne yapılır, biliyor.
Biliyor ve bundan korkuyor.
Korktukça resmen kuduruyor…
Kudursun, önemli değil.
Biz bunlardan etkilenmeyiz.
Ağustos 1977 İstanbul darbesinde polis takibinin Antakya’dan başladığı yeniden doğrulandı.
Çok ilginç değil mi, dikkatinizi çekerim:
Polis, İstanbul’dan Antakya’ya dönmek üzere otobüse binen Erkan’ı çeviriyor:
“Dolu geldin boş gidiyorsun!” diyor.
Antakya’da soygundan elde edilen dinamitleri Mihrac Ural bana parayla sattı.
Bu para da Ural ailesinin, Urallar çetesinin borçlarının ödenmesinde kullanıldı.
Örgüt içi ticareti öğrenmiştik.
Burada bir nokta daha var:
Polis, Antakya’dan bavulla otobüse binip İstanbul’a gelen dört kişinin, bavulla malzeme taşıdığını nereden biliyordu?
Uzak bir kente gidiliyor. Bavulda eşyalar da olabilirdi.
Bunun tek açıklaması bulunuyor:
Mihrac Ural sadece örgüt içi ticaret yaparak para almamış, bavulda ne olduğunu da polise ihbar etmiştir.
Başka bir açıklama mümkün değil!
Ne, iyi duyamadım!
Erkan polis mi?
Eksik bir saptama…
Mihrac Ural’a göre Ali Sönmez de polistir.
Sonraki yıllarda Ali Sönmez ile arası açılınca, “öğrenci olan kardeşi vasıtasıyla polise bilgi aktarıyor” demişti.
Ben de tam yerine düşmüşüm yani!
Çevremdekilerin çoğu polis imiş!
Meselenin daha kolay bir açıklaması var aslında:
MİHRAC URAL POLİSTİR.
Meseleye bir de böyle bakın, çok şeyin çorap söküğü gibi çözüldüğünü göreceksiniz.
Geç yaptık, ama yaptık: içimizdeki ajanı ortaya çıkardık.
Ajana ne yapılır, biliyorsun değil mi…